Evet, küre-i arzda dört yüz bin nevileri zîhayattan halk eden, hattâ en âdi ve müteaffin maddelerden zîruhları çoklukla yaratan ve her tarafı onlarla şenlendiren ve mu’cizât-ı san’atına karşı, onlara dilleriyle “Mâşâallah, Bârekâllah, Sübhânallah” dediren ve ihsanat-ı rahmetine mukabil “Elhamdü lillâh, Ve’ş-şükrü lillâh, Allahu ekber” o hayvancıklara söylettiren bir Kadîr-i Zülcelâli ve’l-Cemal, elbette, bilâşek velâ şüphe, koca semavata münasip, isyansız ve daima ubudiyette olan sekeneleri ve ruhanîleri yaratmış, semavatı şenlendirmiş, boş bırakmamış ve hayvanatın taifelerinden pek çok ziyade ayrı ayrı nevileri meleklerden icad etmiş ki, bir kısmı küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip san’at ve rahmet-i İlâhiyeyi kendi dilleriyle alkışlıyorlar; bir kısmı, birer seyyar yıldızlara binip feza-yı kâinatta seyahat içinde azamet ve izzet ve haşmet-i rububiyete karşı tekbir ve tehlil ile ubudiyetlerini âleme ilân ediyorlar.
Evet, zaman-ı âdem’den beri bütün semavi kitaplar ve dinler meleklerin vücutlarına ve ubudiyetlerine ittifakları ve bütün asırlarda meleklerle konuşmalar ve muhavereler, kesretli tevatürle insanlar içinde vuku bulduğunu nakil ve rivayetleri ise, görmediğimiz Amerika insanlarının vücutları gibi meleklerin vücutlarını ve bizimle alâkadar olduklarını kat’î ispat eder.
Şuâlar, On Birinci Şuâ,
On Birinci Mesele, s. 413
LÛGATÇE:
küre-i arz: Dünya.
ubudiyet-i fıtriye: Yaratılıştan gelen ibadet.
şuurdârâne: Şuurlu bir şekilde.
melek-i müekkel: Belirli bir işle vazifeli melek.
Muhbir-i Sadık: Doğru haberci; Allah ve âhiretle ilgili doğru haberler veren Peygamberimiz (asm).
hilkat-i kâinat: Kâinatın yaratılması.
münasebât-ı Rabbâniye: Rablikle ilgili münasebetler.
zîhayat: Hayat sahibi.
halk: Yaratma.
bilâşek velâ şüphe: Şeksiz ve şüphesiz.
sekene: Sakinler, oturanlar.