Bugün, Kürt meselesi Hakkâri, Urfa ve Van sınırlarını aşmış, bölgesel ve hatta küresel hale gelmiştir.
Bu yeni “Kürt Hinterlandı”nın üç sacayağının yaklaşımı üzerine oturduğunu ve bu yaklaşımların refleksleri üzerine şekillendiğini söylemek mümkün.
1-Mesud Barzani Yaklaşımı
2-Türkiye Yaklaşımı
3-Batı'nın sevk ve idare ettiği, PKK ve PYD'nin oyuncu olduğu Çok Uluslu Yaklaşım
MESUD BARZANİ YAKLAŞIMI:
Mezopotamya'da Kürtlerin 100 yıllık varoluş mücadelesi içerisinde en dinamik ve sürdürülebilir mücadeleyi hiç şüphesiz Barzani ailesi gerçekleştirmiştir. Irak'ın bütün dikta rejimlerine, Baasçı zihniyete ve Batı'nın sömürgeci ve kolonyalist müdahaleciliğine karşı sarsılmaz bir direnç gösteren Barzaniler, kültür hegemonyası karşısında da “Kürt Kültürü”nü koruyarak Kürtleri bir asır boyunca ayakta tutmuştur. Barzanilerin bu geleneksel tutumları, bölgedeki tüm Kürtleri çok yakından ilgilendirdiğini ıskalamamak gerekir. Zira PKK/PYD cephesinde laik/seküler/sosyalist damar, gelenekçi Kürtleri giderek daha rahatsız eder hale getirmiş, Kürtler arasında liderlik arayışında ibrenin Barzani'ye doğru güçlü biçimde dönmesine neden olmuştur. Mesud Barzani'nin gerek Müslümanca duruşu, barışçı perspektifi, gerekse örf ve adetlerinden ödün vermemesi ve Kürt halkının gelenek ve göreneklerine bağlı kalışı, onu bölgesel liderlik anlamında daha da popüler hale getirmiştir. Bunun yanı sıra Irak Kürdistanı'nın Türkiye ile kurduğu sıcak ve samimi ilişkiler, Türkiye Kürtleri açısından takdirle karşılanmış ve destek görmüştür.
Özellikle, Barzani'nin Kürt Ordusu'nun Kobani'ye Türkiye üzerinden geçişi esnasında gösterilen ilgi ve alaka, Barzani liderliğinin Türkiye Kürtleri tarafından onaylandığının ve bu liderlikle ciddi bir bağ oluştuğunun en büyük kanıtı sayılabilir.
PKK'nın geliştirdiği çukur siyaseti ve ölümler üzerine kurulan çatışma sarmalı, PYD'nin Rojava bölgesinde geliştirdiği totaliter yaklaşım, PKK'nın Kürtler üzerindeki etkisini Kürtler nezdinde yeniden sorgular hale getirmiş, ciddi duygusal kopuşlar meydana getirmiştir.
Son zamanlarda Barzani'nin “bağımsızlık” ile ilgili yaptığı çıkışlar, uluslararası medya kuruluşlarına verdiği demeçler, Irak Kürdistan'ı için kronolojisi belirenmiş bir bağımsızlık ilanının pratikleştirildiğini gösteriyor. Barzani'nin, ABD seçimlerinden önce referandum yaparak bağımsızlığını ilan etme olasılığı bir hayli yüksek.
TÜRKİYE YAKLAŞIMI
Türkiye, iki yılı aşkın bir süre Çözüm Süreci'ni sürdüren ve bu süre içerisinde demokratik açılımlar yaparak Kürtlerin de içerisinde yer aldığı “ötekileştirilmiş” tüm kesimlerin hak ve özgürlüklerini genişletmeye çalışan bir ülke oldu. Tüm bunları yaparken PKK'yı ve HDP'yi de bir aktör olarak karşısına aldı. Ne var ki, pragmatizm dağının zirvesinde “haka dansı” yaparak Makyavelli'ye rahmet okutan PKK, günün sonunda tüm bu samimi yaklaşımları, Batı cephesi lehine elinin tersi ile itti. Çok Uluslu-Türkiye karşıtı cephenin yanında saf tuttu. PKK'nın bu masayı deviren tutumu şüphesiz Hükümeti de yeni arayışlara itti. Nihayetinde Çözüm Süreci dondurucuya konuldu. PKK'ya kapsamlı askeri operasyonlar başladı. Bugün gelinen noktada, hükümetin demokratik reformlar ve anayasal haklar hususunda PKK ve HDP ile bir daha asla masaya oturmayacağını söylemek mümkün. Mezkûr hususların muhatabının bundan böyle doğrudan Kürt halkı olacağını belirtmek gerekiyor. Ne var ki, tüm bu gelişmeler Türkiye'nin 2.Sykes Picot dizaynında Kürt perspektifini bölgeselleştirmesini, Barzani ile beraber Rojava bölgesini yeni bir “hinterland tasavurru” geliştirerek yaklaşımını güncellemesini zorunlu kılıyor.
ÇOK ULUSLU YAKLAŞIM
Bu yaklaşımın yeniden şekillenen bölgenin “100 yıl daha sömürülmesi” üzerine geliştirildiğini baştan not düşmek gerekiyor. Bunun için öncelikle “kullanışlı müttefik” olarak PKK'nın seçildiğini, bu perspektifin hayata geçirilmesi için de yer yer DAEŞ'in “demografik mikser” olarak kullanıldığını akıldan çıkartılmamak gerekiyor. Çok Uluslu yaklaşımın nihai hedefi, Barzani'nin devrildiği, yerine PKK/PYD/DAEŞ gibi “kullanışlı müttefiklerin” yerleştirildiği, Erbil'den Lazkiye'ye kadar, -birilerinin “Kürt Koridoru” kavramsallaştırmasıyla PR yapması, pazarlaması bir kenara- “Sömürge Koridoru” oluşturmaktır.
Erdoğan ve Barzani Çok Uluslu Yaklaşımcıların amacı olan “Sömürge Koridoru”nun oluşturulmaı için devrilmesi gereken iki lider olarak karşımıza çıkıyor. Zira Erdoğan ve Barzani, Türk ve Kürt İttifakı'nı gerçekleştirecek, Ortadoğu'da İslam dünyasının kaderini pozitif yönde etkileyebilecek, tarihsel ırmağı doğal akışına yeniden yönlendirebilecek tek iki lider konumundadır.
Bu coğrafyanın kaderi, Erdoğan ve Barzani'nin kuracağı tarihsel ve sosyolojik ittifaka bağlıdır. Çok Uluslu Yaklaşımcılar için en büyük tehlike de budur. Türk-Kürt İttifakı!nın gerçekleşmemesi için panzehir PKK/PYD'dir. Son zamanlarda bölgede kazılan çukurlardan, Rusya ve koalisyon güçlerinin Suriye'de PYD'nin genişlemesi için ön açıcı rol üslenmelerine kadar tüm gelişmeler coğrafyanın kaderinin Türk-Kürt ittifakı lehine değişmemesi üzerine işletilmektedir.
SONUÇ – TÜRKİYE NE YAPMALI?
Hiç şüphesiz her üç yaklaşım arasında en kilit ve belirleyici yaklaşım Türkiye'nin ortaya koyacağı yaklaşım olacaktır. Eğer Türkiye, Kürt perspektifini günceller, hak ve özgürlükler noktasında reformları radikalleştirir ve bütün bunları kısa bir süre içerisinde uygulamaya koyarsa 4 parçaya dağılmış Kürtlerin tamamı için yeni bir “cazibe merkezi” haline gelir.
Ulus Devletçi aklın iflas ettiği günümüzde, Çok Uluslu Yaklaşımcıların bu bölge için tahayyül ettiği devletçikler sadece “Sömürge Devletçikler”dir. Bu gerçeği akılda tutarak, sınır ötesindeki “Kürt Kazanımları fobisi”ni tarihin çöp sepetine atmak gerekir.
Esas olan Türkiye'nin Kürtler için ne vaat ettiği ya da nasıl bir özgürlük sağladığıdır. Başka bir deyişle,Türkiye'nin kendi Kürtlerine sağladığı/sağlayacağı özgürlükler, “bölgesel özgürlükler” olarak yankılanacak, Irak, Suriye ve İran Kürtlerinin bundan sonra atacağı adımlarının yönünü değiştirecektir.
O halde Türkiye bir an önce kollarını sıvamalı, anadilde eğitimden, yerleşim yerlerinin isimlerinin iadesine kadar yeni bir reform ve demokratikleşme sürecini hiç beklemeden başlatmalı, askeri operasyonların yanı sıra “demokratik-özgürlükçü operasyonlar”la da sahada olmalıdır.
Aksi takdirde çok sancılı bir dönem başlayabilir…
Ak Parti, bir an önce kollarını sıvamalı ve harekete geçmelidir. (Köşe Yazarı: BAYRAM ZİLAN)