23.10.2016
Bir çekirdek, nasıl büyüyüp ağaç olana kadar büyük bir gelişme ve inkişaf gösteriyorsa; îman da kemal derecesine ulaşıncaya kadar öylece gelişip inkişaf eder. Yukarıda da ifade edildiği gibi; dinin emir ve yasaklarına uymak, imanın gücünü artırır ve geliştirir. Dinin emir ve yasaklarına uymamak da imanının gücünü azaltır ve zayıflatır.
İslâm âlimleri, önce; taklidî ve tahkikî olmak üzere imanı ikiye ayırmışlar.
Taklidî îman: Kişinin; anne-babadan, hocadan, muhitten duyduğu ve öğrendiği şekilde; üzerinde hiç kafa yormadan ve akıl yürütmeden îman esaslarına inanması, demektir. İmanı, taklidî olan kişi, sürekli olarak tehlike içindedir. Çünkü o, imanını; şüphe ve vesveselerden hiçbir zaman kurtaramaz.
Tahkikî îman: İmana ait bütün meseleleri delilleri ve teferruatıyla bilmek, tasdik etmek ve tereddütsüz olarak inanmaktır. Böyle bir iman güçlüdür, şüphe ve vesveseler karşısında kolay kolay sarsılıp yıkılmaz.
Tahkikî îmanın da pek çok mertebesi vardır. Bu mertebeleri İslâm âlimleri başlıca üç kısma ayırmışlardır:
1- İlme’l-yakîn mertebesi: İmanî meseleleri, bütün teferruatı ve delilleriyle bilmek ve öylece inanmaktır. Mesela hakkında yeterli bilgiye sahip olarak Mekke diye bir şehir olduğunu bilmek, ilme’l-yakîndir.
2- Ayne’l-yakîn mertebesi: İmanî meseleleri gözle görmüş, doğruluklarını bizzat müşahede etmiş gibi bilmek ve inanmaktır. Birşeyi gözle görmekle, ilmen bilmek arasında çok fark vardır. İnsan bir şey’i tereddütsüz, kesin olarak bilebilir, ama gözle görmek başkadır. Bizzat yanına kadar gidip Mekke şehrini görmek, ayne’l-yakîndir.
3- Hakka’l-yakîn mertebesi: Bütün imanî meseleleri görmüş ve bizzat içine girip yaşamış gibi, kabûl ve idrâk etmektir. Bu durumda Mekke şehrinin içine girip yaşamak, hakka’l-yakîndir.
İmanın bu üç mertebesini îzah için şöyle bir misal de verilmektedir: Bir yerden duman yükseldiğini uzaktan gören insan, orada ateş olduğunu anlar. İşte dumanı görmek suretiyle ateşin varlığını bilmek ilme’l-yakîndir. Duman çıkan yere gidip, ateşi görmek ayne’l-yakîndir. Ateşin yanına gidip; elleri aleve doğru tutarak onun yakıcılığını duymak ve idrak etmek de hakka’l-yakîndir.