Nevruz sonrasında HDP heyeti ile görüşmelerin durduğu, HDP heyetinin 5 Nisan’dan sonra İmralı’ya da gidemediği biliniyor. Ancak bilinen başka bir nokta, devlet heyetinin en azından bir süre öncesine kadar İmralı’ya gittiği ve Abdullah Öcalan ile görüştüğü. Bu görüşmelerden kamuoyuna yansıyan tek mesaj Öcalan’ın sürecin bozulmasına ilişkin “her kesime tepkili” olduğu.

Format değişikliğine ilişkin ipuçları

1 Kasım seçimleri öncesinde AK Parti’nin mesajı çözüm sürecinin ne olursa olsun devam edeceği yönündeydi. Seçim kararı alındıktan sonra 12 Eylül tarihinde düzenlenen parti kongresinde yayınlanan Türkiye Bülteni’nde, sürece ilişkin önemli vurgulara yer verildi.

“Çözüm süreci, Türkiye’de demokratik standartların yükseltilmesini, tüm vatandaşlarımızın huzur, refah ve güven içinde yaşamasını amaçlamıştır. Ancak terör örgütü, çözümden yana bir duruş sergilememiş, tam tersine kamu düzenini bozacak şekilde şiddet eylemlerine devam etmiştir. Devletin en temel yükümlülüğü kamu düzenini korumak ve bu şekilde vatandaşlarının güvenliğini sağlamaktır. Bu noktada son olarak mevcut şartlarda esaslı bir değişim olmadığı, PKK Türkiye’deki silahlı varlığını sonlandırmadığı taktirde, çözüm sürecinin aynı formatta yürütülmesinin imkanlarının hayli zayıfladığını ifade etmek gerekir.”

“HDP ile devam etmek mümkün değil”

Bu, seçim öncesinde AK Parti’den çözüm sürecinin devamına ilişkin en ayrıntılı ipuçlarının yer aldığı değerlendirmelerden biriydi. 1 Kasım seçimlerinden AK Parti’nin yüzde 49 oyla çıkması bir çok başlıkta olduğu gibi bu konuda da geleceğe ilişkin beklentileri de etkiledi.

Seçim sonrasında konuya ilişkin ilk değerlendirme AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi. Çelik, “Yapacakları tek şey bu silahları gömmektir. Kamu düzeni konusunda tam hakimiyet sağlandıktan sonra o buzdolabı meselesi yeniden gündeme alınır. Buzdolabından çıkarılabilir; ama terörle mücadelenin herhangi bir aşamasında kamu düzeni tam sağlanmadan karşı taraftan gelen 'Çözüm sürecini yeniden devreye sokalım' türü çağrıların hiçbirini ciddiye almıyoruz.” dedi.

Hükümet’te sürecin koordinasyonunu üstlenen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ise çözüm sürecinin akıbetiyle ilgili ilk açıklamasını NTV’ye yaptı. Akdoğan, “Çözüm sürecinin sahibi, mimarı biziz. Neticeye ulaştırmak için çaba gösteriyoruz.” dedi. 

Akdoğan’ın sözlerindeki en önemli vurgu ise format değişikliğine yani HDP heyeti, İmralı, Kandil üçgeninde yapılan görüşmelere ilişkindi.

“Burada PKK nasıl sürece ihanet ettiyse, nasıl demokratik çözüme isyan edip silahla bir yere varmak için hareket ettiyse HDP de makas değiştirdi ve sürece ihanet etti. Barajı geçmek için paralel yapıyla ortak hareket etti. Süreci açık bir şekilde bozan aktörler ile yol yürünmesi mümkün değil. Bundan sonra tüm toplumsal kesimler bizim muhatabımızdır.”

Akdoğan bu açıklamasının hemen arkasından gelen İmralı ayağı ile görüşmelerin nasıl süreceği sorusuna ise net yanıt vermedi. İmralı ile daha önceki hükümetler döneminde de “Devlet yetkililerinin” görüştüğünü hatırlattı ancak “o muhtevayla hareket etmek için şartların olgunlaşması gerekir” dedi.

Bu değerlendirmeler Ak Parti’nin çözüm sürecinde ısrarcı olacağını ortaya koyuyor. Ancak format değişikliği sürecin gidişatını da değiştirebilir.

“HDP’siz değil, içinde sadece HDP olmayan”

Bu gidişatın nasıl şekilleneceğine ilişkin olarak Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan gazeteci Muhsin Kızılkaya bir çok kesimin meseleye dahil edilmesi durumunda hedefe daha kolay ulaşılabileceğini düşünüyor.

“HDP'siz değil de sadece HDP’li olmayan bir yöntem olabilir. HDP’nin de içinde olduğu bir çok kesimi meseleye dahil ederseniz daha kolay olur. Toplumun başka kesimlerinin içinde olmadığı, HDP’nin sadece postacılık yaptığı bir sistem doğru değildi. Biraz da sivil toplum kuruluşları, insanlar fikirlerini söylesin, başka akıllar da devreye girsin diye bir yaklaşım yoktu. Hepsinin bir arada olduğu bir sistem mümkün. Herkesi ilgilendiriyor ama sadece üç kişi konuşuyordu. Örneğin İmralı’daki görüşmelerde oradaki aktöre başka şeyler söyleyebilecek birkaç kişi daha görüşmelere katılırsa Öcalan’ın tavrı da başka olur, durumu daha da ciddiye alır.”

Yeniden başlaması durumunda görüşmelerin bu defa “istikşafi” olmayacağını da söyleyen Kızılkaya, “Hükümet İmralı ile görüşmelere izin verirse bu defa net olarak kongre tarihi gibi konuların takvime bağlanması şart olur” dedi.

Format değişikliğinin sürecin içinde yer alan kesimlerin genişlemesini beraberinde getireceğini düşünen bir diğer isim ise Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi(ORSAM) Başkanı Şaban Kardaş. Kardaş, alternatif arayışında ilk adresin Kürt toplumu olacağı görüşünde.

“Kürt sorununda Kürtleri temsil eden sadece PKK ve HDP gibi bir algı yaratmamak, pazarlıkla kazanım elde ettik gibi görünmelerini engellemek için daha çoğulcu bir yapının ortaya çıkmasını hedefliyorlar. Bu zaten önceki sürecin eksik yönlerinden biriydi. HDP dışında Kürt siyasetinde Kürt milliyetçiliğini savunan daha ufak siyasi partiler var,  yenileri de kurulabilir. Hiç kimse HDP’yi dışarıda bırakacağız demeyecektir. Ama terörle mücadele devam ederken HDP’nin ikili oynamaya devam etmesi durumunda gösterilen ayrıcalıklar ortadan kalkar. Demirtaş, silah bırakma çağırısı sorulunca “Ben kimim ki?” demezse sorun çözülür.”