Toplumda birlik ve beraberlik neden önemlidir? Toplumda birlik ve beraberliğin önemi.
Bir toplumun huzur içerisinde yaşama ve devamlılığının sağlanmasında birlik ve beraberliğin önemi büyüktür. Bir toplumda birlik ve beraberlik sağlanamazsa iç huzur kalmaz ve karışıklıklar cereyan eder.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allâh’ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nîmeti sâyesinde kardeşler olmuştunuz…” (Âl-i İmrân, 103)
Resûlullah buyurdular:
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binâlar gibidir.” (Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65)
TOPLUMDA BİRLİK VE BERABERLİĞİN ÖNEMİ NEDİR?
Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde bulunmaz, birbirlerine sımsıkı kenetlenmezlerse, Allâh’ın sevgisinden mahrum kaldıkları gibi, güçlerini ve kuvvetlerini de kaybeder, ayakta duramaz ve yıkılır giderler. Nitekim bunun pek çok misâli mevcuttur.
Kısacası, hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:
“Cemaat rahmet, ayrılık azaptır.” (Ahmed, IV, 278, 375; Heysemî, V, 217)
Toplumun birlik-berâberlik ve huzur içinde yaşayabilmesi için gerekli olan husus ise, fertlerin birbirlerini anlamaya çalışmasıdır. Bazen toplumun birçok ferdi aslında aynı düşünce ve hedefte olmasına rağmen, karşı tarafı iyi dinlemediği, ya da ön yargılardan kurtulamadığı için diğer insanları anlayamaz ya da yanlış anlar. Bu problemin giderilmesi için insanların ön yargısız ve iyi niyetle birbirini dinlemesi gerekir. Nitekim Hz. Mevlânâ Mesnevî’ye “Dinle!” sözüyle başlamıştır. Bu eserin ikinci cildindeki “Üzüm yemek isteyen ama dil probleminden dolayı anlaşamayan ve kavga eden dört kişinin hikâyesi” bu konuya güzel bir örnektir:
“Bir adam dört kişiye bir miktar para verdi. “Bu para ile işinize yarayanı alın!” dedi. Dört kişiden biri; “Bu parayla engür alalım” dedi. Öbür arkadaşı Arap idi. “Aksilik etme!” dedi. “Ben engür istemem, ineb isterim.” Onlardan birisi Türk idi. “Ben ineb istemem, üzüm isterim.” dedi. Rum olan bir başkası: “Bırakın bu lafları! Bu para ile istafil alalım.” dedi. (İstafil Rumca, ineb Arapça, engür de Farsça üzüm demektir.)
Derken dört kişi birbirleri ile çekişmeye, dövüşmeye başladılar. Çünkü adların anlamından haberleri yoktu. Onlar ahmaklıklarından, birbirlerine yumruk atıyorlardı. Çünkü bilgiden bomboş, bilgisizlikle dolu idiler. Orada çeşitli dil bilir, sır sahibi üstün bir er bulunsa idi onları uzlaştırır, barıştırırdı. Onlara derdi ki: “Ben bu para ile hepinizin istediğini alırım. Hiç bir ard düşünceye kapılmadan, hile yoluna sapmadan gönlünüzü bana verirseniz, bu paranız istediğiniz şeylerin hepsini yapar. Bu paranızla dördünüz de murâdınıza erersiniz. Dört düşman uzlaşır, birleşir. Sizin her birinizin sözü ayrılık belirtir, savaş doğurur; fakat benim sözüm uzlaştırır, birleştirir.” Yazık ki Türk, Rum ve Arab’ın kavgasından engür ve ineb şüphesi çözülemedi. Mânâ dillerini bilen bir Süleyman gelmedikçe, bu ikilik ortadan kalkmaz.” (Mevlânâ, age, c. 2, beyit: 3681-3693.)