Mesela edepli genç; efendi, saygılı ve zarif genç, demektir. Edepli insanlar; hem söz hem de davranışlarında ince ve zariftirler. Bunun için; özellikle kıyafetlerine çok dikkat ederler. Böyle kişiler asla yüksek sesle konuşmazlar, kimseyle dalga geçmezler, kimsenin hoşuna gitmeyen sözler sarfetmezler, kimseyi küçültmezler, kimsenin kalbini kırmazlar ve kendilerini ilgilendirmeyen konulara girmezler. Bunun için herkes; onları hem sever hem de sayar.
Edebi Kimden Öğrendin
Edepli kişiler; zarif, nazik ve kibar oldukları için ayıp ve müstehcen sayılan iş ve sözlerden çok uzak dururlar; böyle konularda konuşmak durumunda kalırlarsa; meramlarını olduğu gibi değil, kinaye yolu ile anlatır, ağızlarından asla kaba ve argo bir söz çıkmaz. Bu gibi kişiler; daima edepsizlerin tam tersi bir tavır içinde olurlar. Bunun içindir ki, Lokman-ı Hekim’e; “Edebi kimden öğrendin,” diye sorulunca; “edepsizlerden öğrendim,” diye cevap vermiş.
Evde, sokakta, telefonda, internette nasıl davranacağımız, yalnızken ya da diğer insanlar arasında iken ne yapacağımız ve nasıl davranacağımız hep edebin sınırları içerisine girer. Edep bu manada nasıl yaşayacağımızı gösteren manevî bir kılavuzdur. Buna göre bir kişi, eğer yaşantısı, hal ve hareketleri ile edepli bir çizgiyi takip etmiyorsa; kendisini ne kadar överse övsün, ona edepli-terbiyeli, denmez. Çünkü:
Âyinesi iştir kişinin,
Lafa bakılmaz.
Dinimiz Baştan Başa Edeptir
Edepli olmak, hayatımızın tamamını içine alacak kadar geniş bir konudur. Edepli insan; nerede nasıl davranacağını, kime nasıl muamele edeceğini bilip buna göre davranır. Onun oturması, kalkması, yürümesi, yemesi, içmesi, kısacası günlük hayatının tamamı belirli ölçüler ve prensipler içerisinde seyreder. Edepli kişiler; incitmemek ve incinmemek prensibine göre yaşadıkları için; ne söz, ne de davranışları ile kimseye rahatsızlık vermezler, aksine herkese yardımcı olmaya ve onları mutlu etmeye çalışırlar. İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:
Cihan bağında ey âkıl, budur makbul-i ins û cin
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin!
Edep; aklı nurlandıran, imanı kemale erdiren, insanı ruhen terakki ettirip saadet ve selamete kavuşturan hayırlı bir sermayedir. Edep; şeytan, nefis ve kötü insanların boynunu büken, onları ayaklar altına alıp mağlup eden ve kişiyi hedefine ulaştıran en mühim ve en emin vasıtalardan biridir.
Yüce dinimiz İslam, baştan başa edeptir; dolayısiyle tam edepli olabilmek için; bütün hallerde istikamet ve iyilik üzere bulunmalı; her zaman akıl ve hikmete uygun hareket etmeli ve Dinimizin emrettiği gibi yaşamalı, onunla bütünleşerek istikrar kazanmalıdır. Edep müminin elbisesidir. Bunun içindir ki Şâir:
Edebtir kişinin daim libası,
Edebsiz insan üryana benzer, diyor.
Yani edep insan için bir elbise gibidir. Edebli olmayan kişi ise, çıplak demektir. Artık, edeben çıplak olduğu halde, fiziken de çıplak olanlara; ‘Allah ıslah etsin’ demekten başka elimizden bir şey gelmiyor!..
Güzel Ahlakın Mayası Edeptir
İslâmiyetin üç ayağı vardır ve bu üç ayak üstünde durur. Bunlar, ‘iman’, ‘ibadet’ ve ‘güzel ahlak’tır. ‘Güzel ahlak’, diğer iki ayağı korur. ‘Güzel ahlak’ın mayası ise, edeptir. Eğer edep olmazsa, ‘güzel ahlak’ da olmaz. Şayet ‘güzel ahlak’ olmazsa, diğer iki ayak zayıflar ve ruhsuz kalır. İşte Dinimizin özeti budur.
Bazı zatlar: “Edep kelimesi, ‘elif’, ‘dal’ ve ‘be’ harflerinden ibarettir. ‘Elif’, kişinin eline, ‘de’, kişinin diline, ‘be’ de, beline sahip olmasına işaret eder,” demişlerdir.
Edep İhsana Götürür
Bunun için mümin daima her halinin; Allahü teâlânın murakabe ve gözetimi altında olduğunun şuur ve bilincinde olmalı; otururken, yatarken, kalkarken; yerken, içerken; konuşurken; okurken, yazarken ve her çeşit iş yaparken, saygılı olmalı, yani nefsini ıslah edip; edep dairesi içinden hareket etmelidir.
Edep, aynı zamanda ‘ihsan’ mertebesine ermenin de adıdır. Yani kişinin bütün iş ve davranışlarında Allahü teâlâyı görür gibi saygılı ve hassas davranmasıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “İhsan, Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, o seni muhakkak görüyor.” (Buhari)
Edep, Haddini Bilmektir
Edep aynı zamanda kişinin haddini bilmesidir. Ömer bin Abdülaziz Hazretleri buyurdu ki: “Rahimellâhü imreen arefe kadre nefsih,” yani (haddini bilene, Allah rahmet eylesin!) (Kurtubi Tefsiri, Nahl Suresi 14. âyet) Haddini yani sınırlarını bilen kişi, edeplidir. Çünkü edep, -bir manada- haddini bilmek ve sınırını aşmamak, demektir. Ailede, iş yerinde, toplumda herkesin bir sınırı vardır. Bütün içtimaî sıkıntı ve geçimsizlikler; hep bu sınırı zorlamaktan ve haddini aşmaktan kaynaklanır. Herkes haddini bilip, sınırını aşmazsa sosyal çekişmeler de biter. Mesela, evin hanımı da, erkeği de, kendi sınırlarını bilip ona göre hareket ederlerse, o ev Cennet gibi olur. Cennet gibi olan evden âhirete gidenler de, elbette Cennete giderler. Her hususta dinimiz ne emrediyor, onu öğrenip, ona göre hareket eden, haddini bilmiş, sınırı aşmamış olur. Böyle bir ortamda; ne kavga, ne de geçimsizlik olur. Böyle bir anlayışın hâkim olduğu bir dünya da, güllük gülistanlık olur.
Hangimiz Abdesi Doğru Alıyor?
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyorlar ki:
“Evlatlarınıza ikramda bulunun ve onları edepli (terbiyeli) yetiştirin!” (İbni Mace)
“Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.” (Tirmizi)
Hazret-i Ali radıyallahü anh da şöyle diyor: “Hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız. O hatayı işleyene, başka birini misal göstererek hatasını anlatınız!”
Efendimiz aleyhisselamın - incelik, zarafet ve edep timsali- mübarek torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin radıyallahü anhümanın; yanlış abdest alan yaşlı birine, doğru abdesti göstermeleri bize çok şey anlatmaktadır. Onlar, abdestini yanlış alan o kimsenin kusurunu direk yüzüne söylemezler de; “Amcacığım biz iki kardeşiz, biz abdest alalım da hangimiz abdesti doğru alıyor, siz karar verin,” deyip abdest alırlar. Böylece yaşlı adam mahcup olmadan abdesti kendisinin yanlış aldığını anlar.
Beşerî Münasebetlerde Edep
Edep, nezaket ve zarafet, beşerî münasebetlerde çok mühimdir. Buna göre, büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak, yaşlılara hürmet etmek, konuşan herhangi bir kimsenin sözünü kesmemek, meclis içinde fısıltılı veya gizli konuşmamak, kahkaha ile gülmemek, kimsenin yüzüne doğru hapşırıp öksürmemek, kötü koku ile insanları rahatsız etmemek, edeptendir. İnsanları aşağılamak, onlarla alay edip küçük düşürmek, su-i zanda bulunmak, insanların gizli hallerini araştırmak ve lakap takmak da edepsizliktir. İnsanların ayıplarını yüzlerine vurmak, onları tahkir etmek de edebe mugayirdir. Edep abidesi büyük insanlar; kendilerine hakaret edenleri affeder, hiç kimseye kötülük düşünmez ve fenalık yapmazlar. Karşılarındaki kişi, edepten mahrum olsa bile, onu insanlar arasında küçük düşürecek ve mahcup edecek hareketlerden sakınırlar. Sünbülzâde Vehbi Efendi bir beytinde şöyle der:
Setreder ayıbını insanın hep,
Ne güzel elbise imiş esvâb-ı edep.
Yani edep ehli, herkesin kusurunu örter ve ne güzel bir elbisedir edep elbisesi.
İlim mi Edep mi Önce Gelir?
İnsanların ilimden önce edebi öğrenmeleri gerekir. Çünkü ilim, kişiyi bir yerlere getirse de, edep ve ahlaktan mahrum olan kimsenin ilminden hayır gelmez. İnsanın en büyük serveti edebidir. Bir zat şöyle diyor:
Edep ehl-i ilimden hâli olmaz,
Edebsiz ilim okuyan âlim olmaz.
Yani edep varsa ilim de var demektir. Fakat edebsiz bir insan, kütüphaneler yutsa, yine âlim sayılamaz. Çünkü Yunus Emre’nin söyledediği gibi:
İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır.
Yani kendini keşfedip tanıyamamışsan, haddini ve sınırını bilmiyorsan; okuduğun ilimden sana ne fayda gelecek!
Men Lâ Edebe Lehü Lâ İlme Leh!
Hasan-ı Basrî Hazretleri; “men lâ edebe lehü lâ ilme leh” yani (edebi olmayanın ilmi de yoktur,) ihtarında bulunuyor. Mevlâna Celaleddin-i Rumî Hazretleri de: “Eğer insanoğlu edepten mahrum ise, insan değildir. İnsanın hayvandan farkı edeptir. Gözünü aç ve Allah’ın bütün kelamına dikkat et. Âyet âyet bütün Kuran’ın manası edeptir,” tesbitini yapıyor.
Şems-i Tebrizî Hazretleri diyor ki: Akla, imanın hakikatini, sordum. Akıl, kalbimin kulağına; “imanın hakikati edeptir, dedi. Çünkü insanın tenindeki can ne ise, edep de odur. İnsanların kalbindeki ve gözündeki nurlar edepten ibarettir. Bu kâinatın kubbesindeki nizam ve revnak edeptir. Geceleri parıldayan en nurlu ve en üstün ışık edeptir.”
Abdullah İbni Mübarek hazretleri buyurdu ki: “Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm.”
Edeb Bir Taçtır
Edepten mahrum olan kişi; ne kadar aydın, ne derece tahsilli, ne nisbette sanatkâr da olsa; bilim ve teknikte ne kadar ileriye giderse gitsin, huzur ve saadet yüzü göremez. Bu bakımdan, fert ve cemiyeti edep ile teçhiz etmek lazımdır ki maddî ve manevî terakki yakalansın. Edepli insanlar, hayatını nizam ve intizam içinde geçirir ve huzurlu yaşarlar. İnsanlığın ruhu, hakikati ve süsü olan edebin; fert ve cemiyet için önemi açıktır. Şair bu hakkati ne güzel dile getirmiş:
Edeb bir tac imiş nur-u Hüda’dan,
Giy ol tacı emin ol her beladan!
Yani edep, bir taçtır. O tacı giyen her beladan kurtulur. Sen de belalardan emin olmak istiyorsan, daima edepli olmaya çalış!
Edepsizlik Hor Eder Padişahı
Alvarlı Muhammed Lütfi Hazretleri bir beytinde şöyle diyor:
Olur isen ehl-i edep,
Edep saadete sebep.
Yani sen edepli ise, bil ki bu edep; senin mutluluk ve saadetine sebep olacak.
Ehl-i irfandan başka bir Zat da şöyle diyor:
Edep hoştur, edep hoştur İlahî,
Edepsizlik hor eder pâdişahi.
Yani edepli olmak, çok hoş ve çok faydalı bir özelliktir. Edepsiz olan kimse -faraza- padişah bile olsa, insanlar tarafından hor ve hakir görülür.
Ziya Paşa der ki:
İlim meclisine girdim, kıldım talep,
İlim tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep.
Yani edep, ilimden öncedir.
Ehl-i İrfandan başka bir zat da şöyle diyor:
Ehli diller arasında aradım kıldım taleb,
Her hüner makbul imiş illa edeb, illa edeb.
Edepsizlik insanın değerini düşüren; içini boşaltan, bütün kabiliyet ve özelliklerini gölgeleyen bir hastalıktır. Bunun için kişi, edebe aykırı olan söz ve davranışlardan son derece sakınmalı, ağzından çıkacak her kelimeye nihaî derece dikkat etmelidir. Bazen olur ki, kişi, ağzından çıkan bir kelime ile -maazallah- iman dairesinden çıkar. Edep sahibi insanlar, söz ve fiillerine son derece dikkat ederler. Bunun içindir ki, insanlar kıyafetlerine göre karşılanır, söz ve davranışlarına göre uğurlanırlar!..
Hazret-i Ebu Bekir Ağzında Taş Taşırdı
İlk Halife Hazret-i Ebu Bekir radıyallahü anh, Peygamberimiz Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz ile birlikte oturdukları bir sırada, bir kişi yanlarına gelip Hazret-i Ebu Bekir’e dil uzattı ve hoş olmayan sözler söyledi. Efendimiz aleyhisselam ise, o kişinin hakareti devam ettikçe birşey söylemedi, hatta bazen gülümsedi. Hazret-i Ebu Bekir bir müddet sonra artık dayanamayıp o kişiye öfkelendi ve bir iki söz ile karşılık verdi. Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam yerinden kalkıp gitti.
Hazret-i Ebu Bekir ise, hemen Efendimizin arkasından koşup yetişti ve; “Ey Allah'ın Resulü! O kişi bana dil uzatırken birşey söylemediniz de ben ona cevap verince, niçin kalkıp gittiniz, bunun hikmeti nedir,” diye sordu. Efendimiz aleyhisselam; “Ey Sıddîk! O, sana dil uzatmaya başladığı zaman, O’nu karşılayıp kovmak üzere Allahü teâlâ bir melek gönderdi. Sen ise hemen öfkelenip karşılık vermeye başlayınca, melek gitti, yerine İblis geldi. İblis-i laînin olduğu yerde Ben durmam,” diye cevap verdi.
Bu olaydan sonra Hazret-i Ebu Bekir, yerli yersiz konuşmamak için, mübarek ağzına küçük bir taş koydu. Bir söz söyleyeceği zaman; iyice düşünür, ölçer, tartar, ondan sonra taşı mübarek ağzından çıkarır ve sözünü öyle söylerdi. Sonra taşı tekrar ağzına alıp tesbih ve zikir ile meşgul olurdu.
Kaliteli İnsan Edepli İnsandır
Edep, bir kulluk borcudur. Edep, İslam ahlakının en açık sonucudur. Edep, insan olmanın en önemli göstergesi ve dünyada bulunuş gayemizdir. Edep, bir insanlık sıfatıdır. Amacımız edepli insanlar olmak ve edepli insanlar yetiştirmek olmalıdır. Edepsiz bir hayat düşünülemez. Edebi önemsemeyen bir hayat tarzı bize tamamen yabancıdır. Kaliteli insan, edepli insandır. Edepten nasibi olmayanlar, gerçekten nasipsiz insanlardır.
Hikmet Ehli Buyurdu ki:
Edep, Hakk’a giden yolun başıdır.
Edebi gözetmeyen Hakk’a kavuşamaz.
Edep, aklın dıştan görünüşüdür.
Edep, hamlıktan kurtulmaktır.
Edep, olgunlaşmanın ilk şartıdır.
Hakikî güzellik, ilim ve edep iledir.
İnsanın ziyneti ve süsü edeptir.
Edep, insanı utanılacak şeylerden korur.
Edep, kişiye itibar kazandırır.
Edep, saadet ve selamete kavuşturan bir vasıtadır.
Edep, hayvanlıktan sıyrılma ve insan olma çabasıdır.
Edep, yüce insanlık ufkuna erişmeye çalışmaktır.
İslam, baştanbaşa edeptir.
Edep, imandandır.
Edep sahibi olmayan kimse lütuftan mahrum kalır.
Edep, akla uygun hareket etmektir.
Edepli kişi, çevresi tarafından her zaman çok sevilir.
Edep, özenli ve hassas olmaktır.
Edep, başkalarının haklarına saygılı olmaktır.
Edep, birkaç cümleye sığamayacak kadar derin bir meseledir.
Çirkinliklerin Yayılmasını İsteyenler!
Edepli olmakla alakalı birçok âyet-i kerime vardır, bir kısmı şöyledir:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar (alay edilenler) kendilerinden (alay edenlerden) daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasınlar. Belki alay edilenler, alay edenlerden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakab ile çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötüdür. Kim tövbe etmezse işte o zâlimlerin ta kendisidir.” (Hucurat 11)
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur)” (Hucurat 12)
“Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl 90)
“…ve toplantılarınızda edepsizlik yapmaya devam edecek misiniz?” (Ankebut 29)
“Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla kıl. Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” (Ankebut 45)
“Yürürken ölçülü, mûtedil yürü! Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (Lokman -19)
“Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahiplerinden izin isteyip onlara selam vermeden girmeyiniz! Böyle yapmanız sizin için daha münasiptir. Olur ki düşünür, hikmetini anlarsınız. Şayet orada hiçbir kimse bulamazsanız, size izin verilmeden oraya girmeyiniz! Eğer size: ‘müsait değiliz, geri dönün,’ denirse dönün! Bu sizin için daha nezih, daha münasiptir. Allah yaptığınız her şeyi tamamen bilir.” (Nur 27-28)
“Hem kibirli kibirli yürüme! Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin. Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir.” (İsra 37-38)
“Onlar boş şeylerden uzak dururlar.” (Muminun 3)
“Ey insanoğulları, her mescide girişinizde güzel elbiseler giyiniz. Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf 31)
“Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da âhirette de gayet acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Nur 19)
Hayâ İmandandır!
Hadis-i şeriflerde de şöyle buyuruluyor:
“Kıyâmet günü, mü’minin terazisinde güzel ahlâktan daha ağır basan birşey yoktur. Allah Teâlâ, çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder.” (Tirmizi)
“Cebrail aleyhisselam, Hazret-i Âdem’e taraf-ı İlahiden akıl, haya ve din olmak üzere üç hediye getirmiş ve ‘Bunlardan birini tercih et!’ dedi. O da aklı tercih etti. Cebrail aleyhisselam ‘din’ ve ‘hayâ’yı geri götürmek istedi. Ancak onlar; ‘Bizim akılla beraber olmamız yaradılışımızın gereğidir, o neredeyse biz de oradayız,’ dediler.” (Kurtubî, El-Esnâ Fî Şerhi Esmaillâhi’l-husnâ)
“Hayâ imandandır!” (Buhari)
“Hayâ ancak hayır kazandırır. ” (Buhari)
“Hayânın hepsi hayırdır.” (Müslim)
“İman yetmiş (veya altmış) kadar şubeden (daldan) ibarettir. Bunların en yükseği ‘lâ ilâhe illâllah’ demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Utanmak da imanın şubelerinden (dallarından) biridir. ” (Buhari)
“Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da bulamayanlar, güzel bir sözle olsun kendilerini korusunlar. ” (Buhari)
“Güzel söz sadakadır. ” (Buhari)
“Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme. ” (Müslim)
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, ya faydalı söz söylesin ya da sussun!” (Buhari)
O’nun Ahlakı Kur’an İdi
Her güzel ahlakta olduğu gibi edep hasletinde de bütün insanların en mükemmeli Fahr-i kâinat Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz idi. Âyet-i kerimede buyruldu ki: “Ve muhakkak ki Sen, pek büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem 4) Evet O’nun mübarek hayatı bir edep tablosudur. Çünkü O; hiç yüksek sesle konuşmaz, insanların yanından yavaşça geçerdi. Hoşlanmadığı kaba bir söz işitince, insanların yüzlerine karşı birşey söylemezdi. Kahkaha ile gülmez, tebessüm hâlinde bulunurdu. Kimsenin yüzüne dikkatle bakmaz, kimseye fena söz söylemez, kimsenin sözünü kesmezdi. Birisini ikaz etmek istediğinde; bazı kimseler niye şöyle şöyle yapıyorlar, buyururdu.
Kesinlikle hakâret etmez, mübârek ağzından kaba bir söz çıkmaz ve asla lânet etmezdi. Kimseyle münakaşaya girişmez, hakkın çiğnenmesinin dışında öfkelenmezdi. Boş ve lüzumsuz konuşmazdı. Muhataplarını dikkatlice, muhabbetle ve sonuna kadar dinlerdi. Herhangi bir kimse sözünü bitirmeden söze başlamazdı. Bir söze başlayınca, onu yarım bırakmaz, tamamlardı. Musafaha ettiği kimse, elini çekmeden, o elini bırakmazdı. Bir meclise girince, neresi boş kalmışsa, oraya oturur, herkesin de öyle yapmasını arzu ederdi. Bizzat yapmadığı bir işi başkalarına emretmezdi. İyiliğe mükâfatla, kötülüğe ise af ile mukabelede bulunurdu.
Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdu: “Edebbenî Rabbî fe ahsene te’dibî” (Rabbim bana edebin en güzelini ihsan etti.) (El-Camiu’s-Sagîr) Hazret-i Aişe Validemize radıyallahü teâlâ anha: “Hazret-i Peygamber’in ahlakı nasıldır,” diye sorulunca, “O’nun ahlakı Kur’an idi,” diye cevap verdi. (Müslim)
Esahab-ı Kiramın Edebi
Eshab-ı kiram aleyhimurrıdvan Hazeratı, Rasulüllah sallallahü aleyhi ve selleme karşı çok saygılı ve çok edebliydiler. O’nu dinlerlerken sanki başlarında kuş varmış da onu kaçırmak istemiyorlarmış gibi, bir sessizlik, hassasiyet ve titizlik içinde dinlerlerdi. Her geçen gün onların bu saygı, sevgi ve edepleri artıyor ve derinlik kazanıyordu. Hazret-i Ömer, çok heybetli bir insan olmasına rağmen, edep ve hayasından O’nun huzur-u şeriflerinde çok yavaş konuşurdu.
Hudeybiye musalahasında, murahhas (karşı tarafın temsilcisi) Mekke’ye döndüğünde oradakilere şöyle demişti: “Ben Kisra saraylarında bulundum. Bizans saraylarında misafir oldum ve nice hükümdarlar gördüm. Bunların içinde, zâlim ve diktatörler de vardı. Fakat hiç kimsenin, ümmetinin Muhammed (aleyhissalatü vesselama) saygılı olduğu kadar saygılı olduğunu görmedim.”
Evet bütün âlemin edep rehberi Efendimiz aleyhisselamdır. Buna göre ferdin de cemiyetin de kurtuluşu O’nun mübarek edebine tabi etmekledir. O’nun edebiyle edeplenmemiz biz Müslümanlar için bir zarurettir. Çünkü Allahü teâlâ, O’nu, bize örnek ve nümune-i imtisal olarak göndermiştir. Yemenin, içmenin, yatmanın ve bütün işlerimizi yapmanın edebini O’ndan öğrenmemiz lazımdır.
Namus, Edeple Korunur
Edep, namusun perdesidir. Namus ancak edep ile muhafaza edilir. Çok önemli bir sır olan edep, insanın en büyük süsü ve nurudur. Edep, büyük insanların çok düşkün olduğu, fakat şeytanın ve şeytanlaşmış insanların hoşlanmadığı birşeydir. Dünyada huzurlu yaşamak, âhirette de ebedî saadete mazhar olmak isteyen kişi, edep dairesinden çıkmamalı, herkesle iyi geçinmeli, hiçbir insanı incitmemelidir.
Edep sahibi kimselerde yüksek hasletler tezahür eder. Böyle kimseler hem kendilerine, hem de insanlığa faydalı olurlar. Bunlar din ve mukaddesat uğruna hayatlarını feda ederler. Fakat edep hissi taşımayanların ise, böyle bir dertleri yoktur.
Edep büyük bir nimet olup muhafazasına çalışmak gerekir. Edep gibi yüksek sıfatlardan mahrum olan fert ve cemiyetler huzur ve saadetle yaşayamazlar. Bu bakımdan, bir toplumun payidar olması; o toplumu oluşturan fertlerin kalplerinin imanla dolması, ruhlarının edep ve haya ile teçhiz edilmesine bağlıdır.
Gerçek Yetim, Edebi Olmayandır
Âlimler buyuruyorlar ki, yetim; anası-babası olmayan değil, edebi olmayandır. Fakir; malı mülkü olmayan değil, edepten mahrum olandır. Çünkü nimet ve servetlerin en büyüğü edeptir. Bir nimete nâil olan, edebi sayesinde nâil olur. Bir nimeti kaybeden de edebi terk ettiği için kaybeder. Edepsiz kişi, dünyada rezil ve rüsva olduğu gibi, âhirette de cehennemi boylar. Edebini yitirmiş bir kimse, en tehlikeli bir hastalıktan daha tahripkârdır. Edepten mahrum olan insan, ne yaparsa yapsın erdemli sayılamaz. Çünkü asıl erdem ve fazilet, ilim ve edebin birlikteliği ile hâsıl olur. Edepten mahrum olan kimseler, çoğu zaman haysiyet ve şereflerini de kaybederler.
Edebi Kaybeden İstiklalini Koruyamaz
Hakikaten edep, önemli ve hassas bir konu olup, hayatımızın olmazsa olmazlarının en başında gelir ve stratejik öneme sahiptir. Çünkü milletlerin bekası edep iledir… Bunun içindir ki; edebi, her daim hatırlamalı, taze tutmalı ve yeni nesillere özenle aktarmalıyız.
Tarih şahittir ki, düşmana mağlup olmuş nice milletler daha sonra güçlenerek istiklallerini elde edebilmiş, düşmanlarına galip gelebilmiş ve vatanlarını muhafaza edebilmişlerdir. Fakat maneviyattan uzaklaşıp edepsizlik ve hayasızlı girdabına yuvarlanan bir milletin kendini toparlaması ve güçlenmesi mümkün olmamıştır.
Tarihte edepsizlik çukuruna düşmüş kavimler, birçok ayet-i kerimeye konu olmuşlardır. Bir kanser mikrobu gibi olan edepsizliğe; çok güçlü imparatorlukların kudretleri dahi dayanamamıştır. Bu mikrop, bir cemiyete girdi mi, artık onun bünyesini kısa bir zamanda kemirir, güçsüz bırakır ve sonunda çökertir.
Mesela Romalılar, sefahat ve edepsizlikten sakınır ve kendilerine göre ahlâklı yaşamaya gayret ederlerdi. Ancak, Makedonyalı İskender, Yunanistan’ı alınca, ahlaksızlık ve sefahat Roma’yı istila etmeye başladı. Güzel ahlâk ve edebin yerine sefahat ve edepsizlik hâkim oldu; aile hayatı bozuldu ve iktidarlarını kaybettiler. Ne kanun hâkimiyeti ne de maddî kuvvetleri kaldı, sonunda da yıkılıp gittiler. Koca bir imparatorluk, böylece tarih sahnesinden silinip gitti. Öyle ise geçmiş kavimlerin başına gelen bu elim hadiselerden ibret almalı, edep ve haya dairesinden çıkmamalıyız.
Edepsizlik Bir Mikrop Gibidir
Maalesef küreselleşen dünyada maddî imkânlar genişledikçe edep ve terbiye azalıyor. Çünkü değer algıları ve yargıları ters yüz olmuş durumda. Büyükler de, küçükler de maddiyat ve daha çok kazanma saikiyle hareket ediyorlar. Böyle olunca da nezaket, zarafet ve erdem gibi kavramlara kimse itibar etmiyor. Dolayısiyla kimse nasıl konuşacağını, nasıl yürüyeceğini, nasıl yemek yiyeceğini, toplum içinde nasıl hareket edeceğini ve insanlara nasıl yaklaşacağını düşünmüyor bile. Çünkü bu materyalist; kuralsız, ölçüsüz ve sınırsız hayatın hengamesi içinde kimsenin ne edebi öğrenmeye ne de uygulamaya vakti var(!)
Bundan da en çok gençler etkileniyor. Onlar, içine doğdukları; edepten nasipsiz çağdaş dünyayı maalesef olduğu gibi kabul ediyor ve olanı biteni çok normal gibi görüyorlar.
Bu Gidişe Dur Demek Lazım
Maalesef kitle iletişim vasıtaları da güzel edep örneklerini değil, edepsizliği empoze ediyor. Özellikle edepten mahrum yerli ve yabancı müstehcen dizilerle, gençliğin ruhunda telafisi mümkün olmayan derin yaralar açılmakta, onları ahlakî buhranlara; sefahat ve bataklığa sürüklemekte ve toplum için bir tehlike kaynağı haline getirmektedir.
Bu kötü gidişe dur deyip, bu hayat tarzına teslim olmamak gerekir. Çünkü biz, edebi baş tacı eden bir medeniyetten geliyoruz. Bunun için biz, sıradan, bayağı ve edepsiz olamayız. Çünkü dinimiz böyle bir hayatı reddediyor. Biz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen bir Peygamber’in ümmetiyiz. Hala birçoğumuzun evinde “Edep yahu” tabloları vardır…(Mehmet Can)