Tarih/Saat: 6 Kasım 2024 Çarşamba, 09:14:21
İsmailağa Cemaati Üzerine Oynanan Oyunlar!
Tüm dünyada İslam’a davet çalışmaları yapan hareketlere karşı bir “böl, parçala ve yok et” faaliyeti yürütülmektedir. Bunun en son örneği İsmailağa cemaatidir.
Tabii olarak her cemaatin kurucu lideri sıfırdan başlayıp ilmik ilmik örerek bir yapı oluşturuyor, bir nesil, bir kadro yetiştiriyor. Yılları alan bu çalışmalar genellikle liderle özdeşleşiyor. Bu özdeşleşme bir yere kadar çok faydalı ve gerekli. Ama belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra zarar vermeye ve özellikle de kurucu liderin vefatından sonra da bunalım ve bocalamalara sebebiyet veriyor.
Bunu Mısır İhvan Hareketi de yaşadı, yakın zamanda Erbakan Hoca’nın vefatı sonrası Milli Görüş hareketi de yaşadı. Daha başka hareket ve tarikatlar da yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. Şimdi ise Mahmut Efendi Hazretlerinin vefatından sonra İsmailağa cemaati çok kesif olarak yaşıyor.
Kurucu liderlerin vefatlarının arkasından mensuplarının yaşadığı en büyük hayal kırıklığı oluşturan husus onun arkasından benzeri bir lider beklentisidir. Ama bu maalesef yaşadığımız çağda çok da mümkün olmamaktadır. Bu kadar haramın işlendiği ortamda pırlanta misali çok nadir olarak Allah dostları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu beklenti yersizdir. İşte burada doğan boşluğu temel esasların, ilke ve prensiplerin doldurması gerekmektedir.
Burada Ehl-i Sünnet akait metinlerinde yer alan, “İmamın devrinin en faziletlisi olması şart değildir” ilkesi çok dikkate alınmalıdır. Zira kimin daha ehil olduğunu tespit etmek de ayrı bir tartışma konusu oluşturur. Böyle bir itiraz kapısı açıldığı zaman o kapıdan girecek fitnelerin ne tür fırtınalar koparacağını kestirmek mümkün değildir. Bunun için cemaat mensuplarının öncelikle dikkat etmesi gereken şey seçilen liderin itikadının düzgünlüğü, ibadetlerini yerine getirirken bir gevşeklik göstermemesi, herhangi bir şaibeye bulaşmamış olması, davaya olan sadakati, kibirden arınmış olması, vefalı olması, istişareye önem vermesi, istişare sonuçlarına bağlı kalması ve benzeri yönleri ile değerlendirilmesi gerekir. Diğer taraftan işe ehil olmayanların kendilerine tevdi edilen görevleri kabul etmeleri de bir ahlâksızlık ve bir ihanettir. Ama herkesin aynı derecede noksan olduğu bir yerde daha iyi birisinin ortaya çıkmasına kadar geçici bir süre bu görevi yüklenmekten de kimse kaçınamaz. Tıpkı Mûte savaşında Peygamberimizin atadığı üç komutanın şehit olmasından sonra sancağı Sâbit b. Erkam’ın eline alıp işin ehli olan Halid Bin Velid’e teslim etmesi gibi.
İsmailağa cemaati arasında yaşanan ayrılıklara gelince burada en büyük günah farklı düşünen cemaat mensuplarının birbirleriyle sosyal medya üzerinden tartışan, hücum ya da savunma yapan kişilere aittir. Zira 86 milyonluk halkın önünde birilerinin A isimli hocayı niye tuttuğunu, birilerinin niye reddettiğini tartışması bu cemaatten önce bu dine, bu davaya vurulmuş büyük darbedir. Tutturmuşlar bir rabıta meselesi. Ya bu nedir? Bu işin aslı ve esası rabıta mıdır? Nitekim Mahmut Efendi Hazretleri Yavuz Selim Camii’nde Pazar vaazlarını yaptığı dönemde bu caminin imamlığını yapan Sibğatullah Aydın hocamıza bir gün: “Sen niye zikir dersi almıyorsun? Yoksa rabıta yüzünden mi? Sen al ama rabıta yapma” diyor. Dolayısıyla birilerinin rabıtayı bahane ederek bu cemaati bölmeye çalışmasının hiçbir yönden savunulacak bir tarafı yoktur. Meşru bir gerekçeye dayanarak cemaatten ve cemaat liderinden farklı düşünmek, cemaatlerin içinde kalarak bazı kararlarına cemaatten ayrılmadan itiraz etmek ve hatta yerine göre cemaatten ayrılmak da bir haktır. Ama sudan bahanelerle birbirlerine çamur atmak bir hak değildir. Bu hem ayrılan taraf için ve hem de merkezde kalanlar için geçerli olan İslami ve ahlaki bir kuraldır. Buna öncelikle sorumluluk sahibi kişilerin riayet etmesi gerekir. Sorumluluk sahiplerine düşen laf değil iş üretmektir. Mazeret değil başarı öyküleri anlatmaktır. Bu olduğu zaman karşı gelen susacak, ayrılan saflara yeniden karışacak ve muhalefet edenler eriyip yok olacaktır. Erbakan Hoca’mız da Mahmut Efendi Hazretleri de diğer büyük zatlar da başarı öykülerini başkalarını eleştirerek değil, kendi metotları muvacehesinde hakikatleri anlatarak yakalamışlardır. Bize düşen karanlığa küfretmek değil, bir mum yakmaktır.
Mustafa Kasadar