Bilginin belirsizliğe, düzenin kaosa dönüşmesi ve değerlerin yok sayılması, doğrudan insanın ve doğallığının hedef seçilmesini beraberinde getirmiştir. İnsanın doğallığının önemli bir unsuru cinsiyeti ve cinselliğidir. Cinsiyetsizleştirme insanın doğallığından uzaklaştırılması, kimliksizleştirilmesi, ailenin yok edilmesi, değerlerin yozlaştırılması ve toplumun fesat çukuruna itilmesidir. Bu girişimin temel amacı, cinsel ilişki serbestliğinin ve keyfi cinsiyet tercihinin önünü açmaktır. Böylece insan istenilen şeklin verildiği veya her tür muamelenin kendisine yapılabildiği bir tür nesneye dönüştürülmek istenmektedir.
Bakıldığında bu gidişin son noktasının ne veya neresi olacağı şüphelidir. Nitekim LGBT+ hareketinin artısının neyi ifade ettiği ve insanı neye dönüştürme niyeti taşıdığı yani nihai amacının ne olduğu tam bir belirsizliktir. Tarihî derinliği 1900’lü yıllardan öteye gitmeyen bu akım ne yazık ki kendilerini medenî sayan batı toplumlarını adeta hipnoz etmiş veya esir almıştır.
Bu hareketin tarihini daha eskiye götürmeye çalışanlar bundan binlerce yıl önce yaşamış Sodom ve Gomere kavimlerindeki sapkınlığa ulaşabilirler. Zaten şu ayet bu sapkın fiilin toplumsal ve kültürel düzeyde daha önceki toplumlarda bulunmadığını ifade etmektedir:“Lût, kavmine demişti ki: “Siz, kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz. Siz erkek erkeğe ilişki kurmaya, fıtrat yolunu kapatmaya, toplantılarınızda ahlâk dışı işler yapmaya devam edecek misiniz?” (el-Ankebût 29/28-29).
Onların helak edilmesiyle de bu hareketin toplumsal düzeydeki görünümü son bulmuştur. Çağdaş döneme kadar bireysel düzeyde bu tür sapma eylemi görülse de toplumsal ve kültürel düzeyde ciddi bir görünürlüğü söz konusu olmamıştı.
Hz. Lût’un peygamber olarak gönderildiği kavim başka bir nedenle değil, söz konusu doğallıktan sapma, azgınlık ve insan nesline yönelik zulüm dolayısıyla helak edilmiştir. Çünkü onların cinsel yaşantıda fıtratın dışına çıkmaları ve doğallıktan uzaklaşmaları kültürel, psikolojik ve toplumsal boyutta bir bozukluğu ve bozgunculuğu temsil etmekteydi.
Matüridî’nin dediği gibi Yüce Allah dünya hayatında hiçbir kavmi sadece küfrü ve şirki dolasıyla helak etmez. Ancak peygamberleri öldüren, zulmeden, başkalarını küçük gören, güçsüzleri ezen ve sistematik haksızlık uygulayan; aklın kötü gördüğü ve dinin haram kıldığı sapkın fiilleri işlemeyi ısrarlı ve inatçı bir tavırla sürdüren, batıl tutum ve davranışlarını hayat tarzı ve kültüre dönüştüren kavimleri peygamberlerin duasıyla Yüce Allah geçmişte helak etmiştir. (Matürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, nşr. Ertuğrul Boynukalın, İstanbul: Mizan, 2006, V, 416).
Aslında Sodom ve Gomore halkı değerlerini yozlaştıracak, toplumu ifsat edecek ve insanlığı kökünden yok edecek bir zemini kendi elleriyle hazırlamışlardır. Onların hikâyesinin Kur’an’da tekrarlanarak anlatılması ve sapkınlıklarına işaret edilmesi, gelecek milletlere yönelik örnek uyarı niteliğindedir.
Günümüzde bu gelişmeye biyolojik boyut da eklenerek katmerli bir doğallıktan uzaklaşma/fıtratı tahrip etme eylemine dönüşmüştür. Biyolojik müdahalelerle kadının erkeğe, erkeğin kadına dönüştürülmesi teşebbüsü, dönüşü olmayan bir mecraya girilmesi anlamını taşımaktadır. Bu anlayışın ve gidişatın varacağı sonuç nüfus artışının eksiye düşmesi ve insan türünün yok olmaya doğru sürüklenmesidir. Nitekim her tür cinsel yönelimi meşru sayan ülkelerin nüfuslarının baş aşağı gitmesi, bunun somut göstergesidir. Örneğin 2018 yılında Avrupa Birliği üyesi 28 ülkede ölenlerin sayısı doğanları geçmiştir. 2024 yılında da eksiye gidişte değişen bir durum yoktur.
Prof. DR. Cağfer Karadaş