“Halk” yaratma, “kesb” ise kazanma demektir. Yaratılanların en şereflisi olan insanın diğer yaratılanlardan farklı olarak; sınırlı bir ilim, irade ve kudreti vardır. Zaten bunun için mükelleftir; yani iyi-kötü yaptığı bütün iradî işlerinden sorumludur.
Ancak insanda yaratma vasfı yoktur. Bunun için “insan yarattı”, denilemez. İnsan, sadece fiilini seçme hürriyetine sahiptir. O, cüz'î iradesi ile diler, Allahü Teâlâ da -isterse- onun dilediğini yaratır. Çünkü Allahü Teâlâ, insanın cüz'î iradesini onun ihtiyarî hareketlerini yaratmak için sebep kılmıştır. Buna göre insan sadece “kâsib”tir yani fiillerini kesb edip kazanır. Başka bir ifade ile, yaptığı iş iyi ise; sevab kazanır, kötü ise günahkâr olur. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, işlediği kötülük de kendi zararınadır.” (Bekara 286)
Tek Yaratıcı Allah'tır
Yaratma ise, Allahü Teâlâya mahsustur. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“İşte sizin Rabbiniz Allah. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır.” (En'am 102)
“Allah'tan başka yaratıcı mı var!” (Fatır 3)
“Her şeyi yaratan Allah'tır.” (Ra'd 16)
“Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.” (Saffat 96)
“Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı.” (Enfal 17)
Netice itibariyle insanın yaptığı bütün iradî ve ihtiyarî işler, kendi “kesb”i (kazanması) ve Allahü Teâlânın “halkı” (yaratmasıyla) meydana gelir.
Kulun “kesb” ettiği fiillerle olan alakası, o fiilin mahalli ve sahibi olmasıdır. Çünkü her fiil, mahalline isnad edilir. Mesela güzellik, onu yaratana değil, onunla vasıflanana isnad edilir.
Buna göre kulun kudreti, yaptığı işler üzerinde -yaratma açısından- müessir (etkili) değildir. Çünkü Allahü Teâlâ, ortağı olmayan yegane yaratıcıdır.
Bu durumda; kulun gayr-i iradî (serbest olmayan) fiillerinde olduğu gibi, bütün iradî (serbest) fiillerinde de -yaratma açısından- tek etkili güç, Allahü Teâlânın kudretidir. Zira, bir eser üzerinde iki tam etkili güç birarada bulunamaz. “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” (Allah'ın yardımı olmazsa hiçbir kötülükten dönemem ve hiçbir iyiliği yapamam)ın manası da budur.
İyi Niyet, Kötü Niyet
Yukarı da da temas ettiğimiz gibi kul; cüzî ve sınırlı iradesi ile bir işi yapmaya karar verir, fakat Allahü Teâlâ dilemezse, o iş olmaz. Çünkü “kün” (ol deyince oluverme) emri ve yaratma gücü O'na mahsustur. Bunun için, bazan kul bir fiili yapmaya kalkar, fakat İlahî kudret tarafından engellenir ve yapmak istediği fiil gerçekleşmez. Böyle bir durumda, engellenen fiil; hayır ise, kula sevabı yazılır; mesela hac yolunda ölen kişiye hac sevabı yazılır. Şayet şer ise, ona günah yazılmaz ve dünyada da cezasını çekmez.
Hayrı da Şerri de Allah Yaratır
Yüce dinimiz İslamın; iyi, hoş, güzel, hak ve yararlı gördüğü; düşünce, söz ve davranışlar ‘hayır'; kötü, nahoş, çirkin, bâtıl ve zararlı gördükleri de ‘şer'dir. Hiç şüphe yok ki; ‘hayrı' da, ‘şerr'i de yaratan Allahü Teâlâdır. Âmentü'deki “hayrihi ve şerrihi minellâhi teâlâ” ifadesi, bunu anlatmaktadır.
Evet herşeyi Allahü Teâlâ yaratıyor. Çünkü O'nun dışında hiçbir yaratıcı yoktur. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur.” (Yunus 107) Bu âyet-i kerime, Allahü Teâlâya rağmen kimsenin hiçbir şey yapamayacağını ifade ettiği gibi, hayır ve şerrin yaratıcısının da kendisi olduğunu vurgulamaktadır.
Fakat Rabbimiz “hayr”a râzı, “şerr”e ise râzı değildir. Yani O, iyilikleri beğenerek, kötülükleri ise beğenmeyerek yaratır. Çünkü O'nun “iradesi” ile “rızası” farklı şeylerdir. Dolayısıyla buradaki “irade”, (arzu etme) manasında değil, sadece izin verme müsaade etme anlamındadır. Eğer O'nun bu izin ve müsaadesi olmasaydı dünyada imtihanın bir manası kalmazdı.
Küllî ve Cüz'î İrade Arasındaki Denge
Allahü Teâlânın külli iradesi ile kulun cüz'î iradesi arasında çok ince bir denge vardır. Şöyle ki: Allahü Teâlâ, insanı hiçbir şeye zorlamıyor, çünkü doğru da yanlış da bellidir; dileyen imanı, dileyen inkârı seçer. İnsana düşen, gayret göstermek ve cüz'î iradesini (kısmî serbestisini) imandan ve hayırdan yana kullanmaktır.
Allahü Teâlâ, genellikle kulunun hayır veya şer olarak irade edip girmek istediği yolu açar. Dolayısiyle kul, seçtiği bu yolda; iyi-kötü karşılaşacağı şeyleri böylece bizzat kendisi seçmiş olur.
Şayet böyle olmasaydı, Allah Teâlânın, kullarını yapmak istemedikleri şeyleri yapmak zorunda bırakması gibi birşey söz konusu olurdu ki; böyle bir durum adalete, imtihanın hikmet ve esprisine aykırıdır.
Gerçek Hayır ve Şerrin Ne Olduğunu Allah Bilir
Birşeyin hayır mı yoksa şer mi olduğunu da sadece ve sadece Allahü Teâlâ bilir. İnsanlar ise; sadece zâhirî gördükleri için, değerlendirmeleri her zaman isabetli çıkmaz. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Bazen birşey hoşunuza gitmeyebilir. Halbuki o şey, sizin için bir hayırdır. Bazen de birşeyi seversiniz; halbuki o şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Binaenaleyh Allahü Teâlânın emirleri, görünüşte bazılarına şer gibi gelse de, hayrın ta kendisidir. Yasakları da görünüşte bazılarına hayır gibi gelse de, şerrin ta kendisidir.
Hayrın da şerrin de yaratıcısı Allahü Teâlâ olduğu için, müslüman daima ve her konuda gerçek hayrın celbi ve gerçek şerrin def'i için dua ve niyazda bulunmalıdır. (Mehmet Can)