Efsane boksör, aktivist, vicdanlı Müslüman Muhammed Ali, 74 yaşında rahmet-i Rahman’a kavuştu.
Bu cümlede vicdanlı kelimesi çok önemli zira yeryüzündeki tüm Müslüman toplumların vicdan ringinde daha ilk rauntta “nakavt” olduğu bir dönemdeyiz. İnandığı doğruyu savunmanın bedelinin bizzat diğer Müslümanlar tarafından ödetildiği günler… Bangladeşli Arakanlıya, Iraklı Suriyeliye, Suudi Hint’e bedel ödetiyor. Ve her bir toplum kendi içinde de birbirinin boğazına sarılmış durumda. Amerika’da da durum böyle, Pakistan’da, Yemen, Türkiye ve Çeçenistan’da da. Oysa Muhammed Ali öldü ve Türkiye’deki Müslümanların neredeyse tamamı ardından mazlum türküsü söylüyor, “yumruk” diyor, cesaret vaazı veriyor, tüm ezilmişlere selam çakıyor. Muhammed Ali sembolizmi üzerinden uzun süredir hal hatır sormadıkları vicdanlarını “relax” hale getirmek için kaçırılmayacak bir fırsat elbette. Oysa birçoğunun ne “Muhammed” isminden ne “Ali” cesaretinden ne de bu ikisinin terkibinden herhangi bir nasipleri yok. Çünkü bedel ödemekten korktukları kadar Allah’tan korkmuyorlar. “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım” diyen Cassius Marcellus Clay Jr., 1964’te İslam’ı seçerek Muhammed Ali olduğunda korkusuzluğun ve hakkaniyetin ne idüğünü cümle âleme gösterdi. Unvanlarına el konuldu, bokstan uzaklaştırıldı. “Allah’tan zenginlik istedim, bana İslam’ı verdi” diyerek tercihinin sınırlarını belirledi. 5 yıl hapis, 10 bin dolar para cezası aldı. Lisansı, pasaportu elinden alındı, iflas etti. Otobiyografileri “Allah’tan zenginlik, kariyer ve koltuk istedim, e biraz da İslam ahlakından uzaklaştık, bize de vicdansızlık düştü” şeklinde özetlenebilecek zavallılar Muhammed Ali tweet’leri atıyor şimdi iyi mi. Şampiyon onları tanısa en iyi yumruklarını küçük bir yanlışı bile dile getirmek aklından geçse dizleri titreyecek bu zât-ı âliler için sallardı hâlbuki. Çünkü onlar bir plaketi bile masalarından indirebilecek asalete sahip değiller. Muhammed Ali öyle mi ya? 1960 Roma Olimpiyatları’ndan döndüğünde uğradığı bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını öğrenince altın madalyasını “Yerin dibine batsın” diyerek Ohio Nehri’ne fırlatmıştı. “Allah’tan bulun” demenin en boksör yoluydu bu. 11 Eylül’ün ardından Türkiye’de birileri Usame bin Ladin’i kapak yapıp temenna dururken Muhammed Ali itfaiyeci şapkasıyla sıfır noktasından şöyle bağırmıştı: Bunu yapanlar Müslüman değil. Beni asıl inciten, “İslam” adının bu saldırıya karıştırılması, nefret ve şiddete yol verilmesi. Evde öylece oturup insanların sorunun kaynağı olarak Müslümanları yaftalamalarına seyirci kalamazdım. Muhammed Ali, “kimsesizler yurdundaki çocuklar için” dans ediyordu. Siz onları reklam malzemesi olarak görüyor, dayak, taciz gibi bir skandal ortaya çıkarsa önce kurumlarınızın selametini düşünüyorsunuz. “Kiralarını ödeyemeyen işsizler için” vuruyordu Muhammed Ali yumruklarını. Sizin umurunuzda bile değiller. “Kefaletleri ödenmeyen sefil mahkûmlar” öfke sebebiydi Muhammed Ali için. Sizin kılınız bile kıpırdamaz artık. “Herkesin terk ettiği eroinmanlar için, kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için, düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, sokak çocukları için” savaşıyordu o. Sizin anahtar kelimeleriniz daha çok koltuk, makam, nakit ve itibar. “Temizlik işçileri, hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren “küçük” insanlar için, otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için” dersini veriyordu “zalımın ve hayının.” Siz hiçbir zaman bu kadar yücelemeyeceksiniz. Muhammed Ali’nin “Seni kurtaranlar senatör değildi, vali değildi, başkan değildi. Sokaktaki insanlar kurtardı seni. Şimdi sokaklar adına savaş, hadi evlat, işini bitir şu aşağılık herifin!” diyen bir antrenörü vardı. Sizin, “Allah’tan kork” diyen bir danışmanınız bile yok. Güce tapıyorsunuz, yoksulu yok sayıyorsunuz, güçsüzü itip, yetimi kakıyorsunuz, haksızlık karşısında dilsiz şeytan gibi susuyorsunuz. Tüm bu özelliklerinize rağmen hala “Muhammed Ali, yumruk, mazlum filan” diyorsunuz ya… Çok şekersiniz. Allah kalorinizi artırsın. Not: Tırnak içindeki sözler Muhammed Ali’nin antrenörü Bundini’nin şampiyona maçta söyledikleridir. Hakan Albayrak, 1989 Çete dergisinde bu manifestoyu Türkçe’ye kazandırmıştır. (Zübeyir Koçulu)