GENÇLER İLETİŞİM ÇAĞININ KOBAYI OLDU
Araştırmacılar, her 10 internet kullanıcısından birinin internete bağımlı hale geldiğini belirlediler. Maalesef bu bağımlıların çoğunluğunu da çocuk ve gençler oluşturuyor. İnternet bağımlılığının fizyolojik etkisini konusunda uzman isimlerden olan Prof. Dr. Orhan Kural şunları anlatıyor:
“Ne yazık ki günümüzün çocukları, gençleri bir çeşit kobaylık yapıyor. ‘Beynimizin çalışması onu oluşturan sinir hücrelerinin birbirine gönderdiği sinyallerle gerçekleşir. Özellikle çocukluk ve yetişme döneminde beyin hücreleri arasında ne kadar çok bağlantı kurulursa zekâ ile beceriler o kadar gelişir. Oysa sürekli televizyon, bilgisayar veya cep telefonu ekranına bağlı çocuklar az sayıda etkinliği sürekli yaptıkları, ancak kendilerini geliştirecek diğer etkinliklere vakit ayıramadıkları için bazı alanlardaki beceri ve yeteneklerinin gelişimi sınırlı kalıyor.
“En önemli sorunlardan biri ise sosyal ve psikolojik sorunlar. Yapılan çalışmalar daha çok internet kullanan çocukların aileleriyle ve arkadaşlarıyla çok daha az zaman geçirdiğini, daha sinirli olduklarını ve şiddet eğilimlerinin daha fazla olduğunu gösteriyor.
“Yine bu çocuklar bedensel etkinliklerden hoşlanmayan ve güven eksikliği yaşayan çocuklar olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu kadar yoğun bir sinyal ağına maruz kalan çocuklarımızın ileride yaşabileceği sağlık sorunları konusunda henüz yeterli veri ne yazık ki elimizde yok.
“Yine ne yazık ki bu veriler gelecekte bizim çocuklarımızın sağlığı pahasına ve onlar üzerinden elde edilecek. Bir an önce ulusal bazda ciddî çalışmaları başlatmalı ve çok geç kalmadan tedbir almalıyız. Ne yazık ki günümüzün çocukları, gençleri bir çeşit kobaylık yapıyor. Neye mi? İletişim çağının araçlarına...”
İNTERNET BAĞIMLILIĞI AİLEYİ ÇÖKERTİYOR
İnternet bağımlılığının birey ve toplumun üzerinde ne gibi etkileri olabilir?
Sosyolojik açıdan bakıldığında toplumu oluşturan unsurların temelinde birey yer alır. Bireyin tercihleri, davranışları, olayları yorumlayış ve uygulayış biçimi sayısal çoğunluk tarafından da yansıma buluyorsa, sosyal bir olguya dönüşme eğilimindedir denebilir. Bu nedenle, ülkemizde halen bilinçli düzeyde kullanıma ulaşmamış olması ve internetin birey düzeyinde kullanımının artması “internet kullanımı” nı bağımlılığa doğru götürebilir. Bu nedenle kişinin, internet nedeniyle geçirdiği değişim ve dönüşümler alışkanlık halini alıyorsa ve olgu olma yolunda ilerliyorsa, toplumda da değişim ve dönüşümü beraberinde getirecek demektir. Bu yüzden konu ile ilgili olarak daha çok bireyin davranışı düzeyindeki etkilerine bakmak gerekir. Bağımlılığı kelime anlamında incelemek gerekirse, çok genel bir yaklaşım ile, varlığından yoksun kaldığımız nesnenin yaşamsal bir gereklilik haline gelmiş olduğunun algısal olarak kabul edilmiş olması da diyebiliriz. Bu noktada internetin birey için varlığının ortadan kalkması veya azalması ile nefes alışının güçleşmesi arasında bir korelasyon var ise, birey internetsiz bir dünyaya adapte olamayacak demektir. Bilgiye anında ulaşmaya alışmış, gün içerisinde hiç konuşmadan, belki de kendi sesini hiç duymadan zamanda var olmuş, kişinin parlak bir ekran içinde yaşıyor olduğunu söyleyebiliriz. Kelimelerin dizilişlerinin değiştiği, duyguların deformasyona uğradığı, değerlerin ifade ettiği anlamların değiştiği, göreneklerin gösterdiği kültürün varlığının zayıflayarak cılız bir gerçek üstücülüğün oluşturulduğu bir toplum haline gireriz, halden hale girerken. Günümüzde konuşamayan, konuşsa da kullandığı kelimelerin farklı bir dünyanın diline ait olduğu bir neslin doğuşuna şahitlik ediyoruz. Bağımlılık düzeyinde internete hapsolmak, yaşamın tuşlar arasından akıp gitmesine izin vermek ile eşdeğerdir.
Okul yaşındaki çocukların topluma adaptasyonu noktasında ne gibi olumsuz durumlar yaşanabilir?
Verilenin olduğu gibi alındığı bir çağda, internet ile tanışan ve gerektiği gibi kullanamayan, amacını ve maksadını aşan bir dünyanın üzerine boşaltılması ile boşluklarını buldukları ile dolduran bir çocuğun, bilişsel dünyasının çarpıklaşması çok mümkündür. Kontrolsüz internet kullanımı ve bağımlılığın oluşması ile sanal dünya, ebeveynlerin yerini de almaktadır zaman içerisinde. Bu nedenle mutlaka ve kesinlikle internetin kullanımı bir zamana bağlanmalı ve muhakkak ailenin kontrolünde olmalı. Çocuğun internet ile baş başa bırakılması tarifi mümkün olmayan bozulmalara neden olabilir. Bilgisayarın salona ve ekranı ortama dönük yerleştirilmesi ön şarttır. Böylelikle ailenin çocuğun girdiği sayfaları da denetlemesi mümkündür. Bilgisayarda geçireceği zamanı kontrol edilmeyen çocuk zihinsel olarak yorgunlukta oluşturduğu için internet kullanımından sonra gerekli çalışmaları için enerji bulmakta zorlanacaktır. Yakınlarda yapılan bir araştırmada, çocukların bilgisayarın donanımlarından, piyasaya yeni çıkan teknolojik ürünlerin tamamından haberdar olduğundan, bununla birlikte ayakkabısını bağlama, ağaca tırmanma, şiir okuma becerisinden yoksun yetiştiğini ortaya koymaktadır. İnsanî ilişkilerini sadece sanal ortamda yaşayan bir çocuk, aile içinde, okulda, arkadaş çevresinde, tüm ortamlarda ilişki kurmaktan çekinecektir.
Çocuklar kendi aralarında özgür hareket etmeyi severler ve çekingen bir çocuk diğer çocuklar tarafından dahi onay görmez. Bu da çocuğun psikolojisi açısından kötü sonuçlar getirir. Kendini ifade edemeyen ve uyum sağlayamayan bir çocuğun arkadaşları tarafından farklı görülüp dışlanması kaçınılmaz olacaktır. Zira toplum kendine benzemeyenleri dışlamak gibi bir olguya da sahiptir. Bunu kendini korumak adına yapar. İnternetin bağımlılık olarak yaşamda yer alması, birbirine karşı sabırsız, ilgisiz, birbirinin varlığından rahatsız bireylerin yaşadığı bir zemin oluşturur.
Toplumumuzda ki aile yapısını ne yönde etkiler?
Ailenin temeli sevgi ve anlayış ile “biz” olabilmek bilincidir. İnternetin bağımlılık olarak yaşamda yer alması, birbirine karşı sabırsız, ilgisiz, birbirinin varlığından rahatsız bireylerin yaşadığı bir zemin oluşturur. Bu eşler arası diyalogun, günün hengamesine kurban edilmesine neden olur. Her bireyin kendine ait bilgisayarı ile köşesine çekilerek, iletişimin, el ele sohbetin tuş tıkırtıları arasında kaybolmaya yüz tuttuğu bir yapı da “öylesine” sıradan bir yapıya evrilir. Birbirine tutunarak güç ve varlık bulan aile bireylerinin yabancılaşmayı derinden yaşaması, zor zamanlarda yalnızlık hissini güçlendirecektir. Sonrası eşi ile yapamadığı sohbeti, var olduğunu zannettiği, kendini olduğu gibi göstermekten korkan, maskeli bireylerin yer aldığı dünyada aramaktan doğan bir kopuş ve savruluştur. Bu kopuş, eşler arasında yaşanırsa, zaman içerisinde ailenin diğer bireylerine de sirayet edecektir. Çocuklar anne ve babalarıyla iletişimi keseceklerdir. Bizim toplumumuz diğer topluma nispeten geniş bir aile anlayışına sahiptir. Bu ailenin belki de en temeli olan büyükler de tamamen ihmal edileceklerdir. Günümüzde yaşlıların bakım evlerine bırakılması aslında bunun göstergesidir. Eğer toplumun manevî ve millî değerlerine muhalif bir olgudan beslenmek, toplumun kendine has yapısından kopmasını ve çöküşünü hazırlayacaktır. Aile denen birim çökerse toplum çökmüş demektir.
Evlilikler üzerinde ne gibi etkileri vardır?
Bağımlılık, ne tür olursa olsun, evlilikler üzerindeki etkisinin de zayıflatıcı ve parçalayıcı olduğu açıktır. Birbiri ile vakit geçirmekten ziyade bilgisayarda saatler süren oyunlarla, sanal ortamdaki zayıf ve çarpık arkadaşlıklar ile zamanını harcayan beyler ve bayanlar, kendi kimlikleri ile bağlantılarını kaybetmeye başladıkları için, yerine arkası arkasına bombardıman edilen yepyeni ve sanal benlikleri ile ortalıkta arzı endam etmeye başlarlar.
Dünyayı tuşları etrafında çevirebilirken birbirinden haberdar olmayan bireylerin yaşadığı bir dünya kurulur kapalı kapılar ardında. Eşlerin birbirini tanıması yeterince zorken araya bir de sanal varlıkların üçüncü şahıs olarak girince, tanışma, bütünleşme gerçekleşmesi neredeyse imkânsızdır. Birbirine vakit ayırmadan, değer verdiklerini ya da verildiklerini hissetmeden eşlerin bütünleşmesi düşünülemez. Güven duygusunun oluşması ilgi ve alâkaya paraleldir. Kendisinin eşi tarafından ihmal edildiğini düşünen hiç kimse, partnerine güven duyamaz. Bu da toplumda birbirine güvensiz bireylerin hakimiyeti demektir. Güvensizlik duygusu insanı yalnızlığa itecektir. Bunun sonucuysa boşanmalara kadar varacaktır. Bütün bunlar olurken, kızından, oğlundan bîhaber ebeveynler yığınına dönüşürüz. Anne çocuğunun duygu durumundan habersiz, baba çocuğunun varlığından rahatsız bir yığınlar bütünü olarak nefes aldığını zanneden sanal mahkûmlar olarak gezeriz etrafta. Ailede çözülme başlarsa, toplumda da çözülme başlamış demektir. Çünkü aile toplumu oluşturan temeldir.
Boşanmaların topluma etkisi ne yönde olacaktır?
Bilindiği üzere internette, sanal sohbet mekânları çok fazladır. Yüz yüze iletişimde başarılı olamadığını düşünen bireyler, bir güruh şeklinde, çoğunlukla kendi fotoğrafını, gerçek bilgilerini bile yayınlamayan, amacı ördüğü çorabı birilerinin başına geçirmek olan kişilerin çekimine kapılan eşlerin bağlarının da zayıflaması, kopuşu hızlandırır. Dinlediğim bir radyonun yayını esnasında, bayan bir dinleyici yayına bağlanarak; eşi ile aralarının açık olduğunu ve bir gün sohbet sitelerinden birine girdiğini söyledi. O sitede karşısına çıkan bir bey ile yazışmaya başladığını ve bir süre sonra sanal ortamda yaşanan yakınlaşma neticesinde birbirlerine fotoğraf göndermeye karar verdiklerini, aynı anda, karşılıklı gönderdikleri fotoğraf neticesinde şok olduğunu anlattı. Çünkü kendisine fotografı gönderen bey kocasıydı. Durumun ne kadar dehşet verici olduğunu düşünebiliyor musunuz? Birbirlerine vakit ayırsalar ve anlamaya çalışsalar bu duruma düşmeyeceklerdi. Birbiri ile aynı evde, sıcak ve samimi bir sohbet kuramayan, bunun için gereken özeni gösteremeyen eşlerin böyle bir karşılaşma yaşaması da oldukça ilginçtir. Açılımlarını dikkatle değerlendirmek gerekir. Çünkü dünyanın faydasına olabilecek bir teknolojik gelişmenin bizleri ne hale getirebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Hülya Saygı kimdir?
KonyaAkşehir de doğdu. İlk ve ortaokul eğitimini Konya da tamamladıktan sonra lise eğitimine Kütahya da devam etti. 2007-2008 Kütahya, Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Alanları, Tezsiz Yüksek Lisans Kütahya, Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji lisans eğitimi gördü. Ardından Dumlupınar Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu Seramik Ön Lisans Eğitimi tamamlamadı. Kütahya da bir dönem rehber öğretmenlik ve felsefe grubu öğretmenliği yaptı. Tavşanlı Kaymakamlığı’nda çini ve seramik öğretmenliğinin yanı sıra Halk Eğitim Merkezi’nde çini öğretmenliği yapmıştır. Birçok sosyal oluşuma da destek vermiş ve faaliyetlerine katılmıştır. Halen sosyoloji bölümünde yüksek lisans eğitimine devam etmektedir.