Bazı şeylere dikkat etmememiz orucumuzu avam orucu seviyesinde bırakır. Böyle olunca da oruçtan elde edilecek ecrin çoğunu ve oruçla yeniden varoluşu kaçırmış oluruz ve oruç bizim için bir sıkıntı haline dahi gelmiş olabilir.
Büyük âlimlerin oruç hakkında yazdıkları müstakil eserleri araştırırken Hicrî ikinci asırdan günümüze yüzlerce risale ve kitap yazılmış olduğunu gördüm ve bir kısmını indirip büyük bir klasör oluşturdum. Bunların Gazali, ibn Hacer ve ibn Recep gibi dev âlimler tarafından yazılanları büyük yekûn teşkil ediyor. İçlerinde tekrarlar olsa bile her birinin yakaladığı farklı nükteler var.
Mesela Gazali orucu kalite bakımından üçe ayırıyor:
Avamın orucu. Bu oruç insanın sadece yemeyi içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk ederek tuttuğu oruçtur. Diğer hususlara fazla dikkat edilmediği için oruçtan hâsıl olacak sevapların ve derecelerin çoğu bu oruçta kaybedilmiş olur. Ama buna rağmen böyle oruç tutan insan dahi, her şeyden bağımsız olarak oruç tutma emrini yerine getirmiş ve oruç tutmama günahından kurtulmuş sayılır. Ancak diğer hatalarına göre orucunun sevabı sıfıra kadar inebilir. Bu sebeple Resulüllah Efendimiz (sa) ‘nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından kendilerine sadece açlık ve susuzluk kalır’ buyurur. Oruç tutar ama orucun onu günahlardan tutmasını sağlayamaz. Yani orucun da insanı tutması gerekir. Aslında orucun sayısız hikmetlerinden biri on bir ay boyunca müstakim çizgiden uzaklaşan mümin için tekrar çizgiyi yakalama ve bir kötülükleri bırakma eğitimi sağlamasıdır.
Havassın orucu. Sadece yeme içme ve cinsel ilişkiye terk etmekle değil, göz, kulak, el, ayak ve dil gibi organlarını da her türlü kötü ve günah şeylerden tutması ve onlarla yapılan hataları da terk etmesiyle olur.
Hâssu’l-havassın yani o seçkinlerin de daha seçkinlerinin orucu. Bu oruçta yeme içme ve cinsel ilişkiyi terk ve dış organlarını günah işlemekten alıkoyma yanında kalbine de hâkim olma vardır. Onu kötü düşüncelerden, dünyevi gailelerden, hatta Allah’tan başka her şeyden tutma ve koruma ile olur. Böyle bir oruç tam olarak gerçekleştirilebilir mi? Gazali’ye göre peygamber için bu mümkündür. Sanki Allah’ın ona ‘sen Allah de, sonra da bırak onları, dalıp gittikleri şeylerde oynayadursunlar’ (En’âm 91) buyurmuş olması bu makamı onun yaşayabileceğine işaret eder. Ayrıca sıddîk ve mukarrabûn / Allah’a yakın olma derecesindeki insanlar da, en azından bazı zamanlarda buna yaklaşabilirler.
Elbette bu üç farklı derecedeki oruç birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış değildir. Yani, orucunuz ya birinci, ya ikinci, ya da üçüncü derecedeki oruçtur denemez. Avam orucunda da zaman zaman havas orucuna yükselmeler, havas orucunda da hassu’l-havas orucuna yükselmeler olabilir. Hedef, imkân nispetinde orucu avam orucu olmaktan çıkarıp kalitesini sürekli artırma olmalıdır. Böylece oruçtan kazanılanlar da bu ölçüde artacaktır. Kural şudur: Hepsi elde edilemeyen bir şeyin hepsini bırakmak da olmaz. Hatta avam orucu tutan birisi dahi, orucunun bazı anlarında hassu’l-havas orucundan özel anlar yakalayabilir.
Diğer bütün ibadetler bir şeyler yaparak gerçekleşirken, oruç bir şeyleri yapmayı terk ederek gerçekleşir. Bu bakımdan oruç bir açıdan da dünyevi olandan uzaklaşma, diğer canlılar gibi bir canlı olmaktan/behimiyyetten çıkıp meleklik vasfı kazanma ve böylece Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma demek olur. İşte İbn Arabi orucun bu yönüne, yani yememe içmeme gibi sadece Allah’ta bulunan özelliklerine bakarak orucun en üstün ibadet olduğu zannına kapılmıştı. Daha önce de yazdığımız gibi, İmam Rabbani onun varlığın birliği düşüncesinden kaynaklanan bu yanılgısına işaret eder ve Allah ile en yakın teması ancak namazın oluşturacağını Miraç ile bağlantılı olarak anlatır. Bu durumda namaz kılmadıkları halde oruç tutanlar, altını bırakıp gümüşü alanlar gibi sayılabilirler. Ama demek ki, yine de boş dönmezler.
İbadetler için en kötü durum, onlara riya ve gösteriş karıştırmaktır. Dolayısıyla oruç tutan birisi ben oruç tutuyorum demedikten sonra orucuna riya karıştırma ihtimali olmaz. Bu özellik orucu diğer ibadetlerden ayırır ve kudsi hadisle haber verildiği gibi Allah, ‘Kulun bütün ibadetleri kendisinedir, ama oruç benim içindir, onun ecrini de ancak ben bilirim’ buyurur. Şu ayeti kerime de buna işaret eder: ‘De ki, ey iman eden kullar, takva ile kendinizi koruyun. Bu dünyada güzellik yapanlara elbette güzel bir karşılık vardır. Allah’ın mülkü geniştir. Ve ancak sabredenlerdir ki, ücretlerini hesapsız alacaklardır’ (Zümer 10). Oruç sabrın yarısıdır, hatta bütünüyle sabırdır. (Prof. Dr. Faruk Beşer)