4.11.2011
Babil’in zâlim kralı Nemrud, bir gece rüyada gökyüzünde bir nurun parladığını; güneş, ay ve yıldızların bu nurun ışığında kaybolduğunu gördü. Müneccimler rüyayı: "Yeni bir peygamber gelecek, senin saltanatını altüst edecek" şeklinde tabir etti. Dehşete kapılan Nemrud, korkunç bir karar alarak bundan sonra doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti.
Bu haberi duyan Hazret-i İbrahim'in hâmile annesi, doğumu yaklaşınca, bir mağaraya gitti ve Hazret-i İbrahim'i orada dünyaya getirdi. Sonra da bebeğini emzirerek şehre döndü. Çevresine de; doğurduğum çocuk çok zayıftı, vefat etti. Bu mübarek anne, emsalsiz bir dirayet ve fedakârlık göstererek Hazret-i İbrahimi yedi yaşına kadar bu mağarada gizlice besleyip büyüttü. Hazret-i İbrahim daha sonra sessizce halkın arasına karıştı.
Putlardan nefret eden İbrahim aleyhisselam, bir gün balta ile Babilin puthanesine girdi; bütün küçük putları kırdıktan sonra baltayı en büyük putun boynuna astı ve oradan uzaklaştı. Bu olaya çok kızan Babil halkı, Hazret-i İbrahim'e; “bu işi sen mi yaptın diye sordu. O da, hayır büyük put yaptı, inanmazsanız kendisine sorun,” dedi. Babilliler, “putlar konuşamaz,” deyince, Hazret-i İbrahim, “o halde konuşamayan ve kendini koruyamayan putlara neden ibadet edersiniz” dedi. Bu konuşmadan, kıranın kendisi olduğunu anladılar ve O’nu hapsedip, Nemrud'a haber verdiler.
Bu duruma çok öfkelenen gaddar diktatör, İbrahim aleyhisselam'ın ateşe atılmasını emretti. Görevliler de İbrahim aleyhisselamı ateşe attılar, ancak Allahü Teâlâ: “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol” buyurduğu için ateş, Hazret-i İbrahim’i yakmadı. (Enbiya: 69)
Bu büyük beladan kurtulan Hazret-i İbrahim: “Ben Rabbime gidiyorum. O bana yol gösterecektir,” (Saffat: 99) dedi ve küfür diyarı olan Babil’i terk edip Filistin tarafına hicret etti. Hanımı Hazret-i Sâre'den çocukları olmadığı için de Bâbil'den ayrılırken: “Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver,” (Saffat: 100) diye niyazda bulundu. Bunun üzerine, melekler vasıtasıyla kendisine bir oğlunun olacağı müjdesi verildi. İbrahim aleyhisselam, bu büyük müjdenin verdiği heyecanla doğacak olan oğlunu, Allah rızası için kurban edeceğini adadı.
Bundan sonra ikinci hanımı Hazret-i Hacer’le evlendi ve bu evlilikten Hazret-i İsmail dünyaya geldi. Bu duruma üzülen birinci hanımı Hazret-i Sâre, kuması Hazret-i Hâcer’i ve bebeğini başka bir yere götürüp bırakmasını istedi. Hazret-i İbrahim de, onları Allah'ın emriyle Mekke'ye Kabe’nin olduğu yere götürüp bıraktı.
Bu ıssız ve çorak vâdide, iki yaşındaki oğlu İsmail aleyhisselamla yalnız kalan Hazret-i Hacer, bu işin Allah’ın emri olduğunu anladı ve: “Allahü Teâlâ bize kâfidir, O bizi korur, himâye eder, bizi başıboş bırakmaz,” diyerek tevekkül etti. Yanlarında getirdikleri suları bitince, iki yaşındaki Hazret-i İsmail susuzluktan ağlamaya başladı.
Hazret-i Hacer, su bulmak ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi defâ koşarak gidip geldi. Bu sırada Hazret-i İsmail’in küçük ayağını vurduğu yerden su fışkırıp akmaya başladı. Bu olağanüstü durum karşısında heyecanlanan Hazret-i Hacer, akan su ziyan olmaması için: “Dur dur” mânâsında “zem zem” dedi ve suyun etrâfını çevirdi. Bu sudan oğlu Hazret-i İsmail’e içirdi ve kendisi de içti.
Yakınlarında konaklayan göçebe Cürhüm kabîlesi zemzem suyunu görünce Hazret-i Hacer’den izin alarak buraya yerleşti ve böylece Mekke şehri kuruldu. Bir müddet sonra, hanımı ve oğlunu ziyarete gelen İbrahim aleyhisselam, onları bolluk ve refah içinde buldu.
Aradan seneler geçtikten sonra İbrahim Aleyhisselâm, bir ziyaretinde 13 yaşındaki oğlu İsmail aleyhisselam ile beraber Kabe’yi inşa etti.
Müjdeyi alırken yaptığı adağı tamamen unutan Hazret-i İbrahim, üç ayrı gece rüyada oğlunu kurban ettiğini gördü. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu için, İbrahim aleyhisselam büyük bir imtihanla karşı karşıya olduğunu anladı ve Allah'ın emrine teslim olarak biricik oğlunu kurban etmeye karar verdi. Daha sonra hadise şöyle cereyan etti:
- Ey Hacer, İsmail’e en iyi elbisesini giydir, saçını tara, onu bir dostun ziyaretine götüreceğim, bir de bıçak ve ip ver.
- Bıçak ve ipi ne yapacaksın?
- Belki Rabbim bize bir koyun verir.
Bunu duyan şeytan, Hazret-i Hacer’in yanına gelip:
- İbrahim, İsmail’i nereye götürdü?
- Ziyarete.
- Hayır, kurban etmeye götürdü.
- Hiç bir baba, oğlunu kurban eder mi?
- Rabbim emretti, diyor.
- Eğer Allahü Teâlâ emretmişse, emir başım üstüne.
Şeytan, bu sefer Hazret-i İbrahim’e gidip dedi ki:
- Oğlunu nereye götürüyorsun?
- Ziyarete.
- Gördüğün rüya şeytanidir, oğlunu kurban etme!
- Hayır, gördüğüm rüya Rahmanidir.
- Oğlunu kesmene gönlün razı mı?
- Ey melun, şunu yakînen bil ki, bütün insanlar çocuklarım olsa ve Rabbim hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kurban ederim.
Şeytan, bu sefer Hazret-i İsmail’in yanına gelip dedi ki:
- Ey İsmail, nereye böyle?
- Ziyarete.
- Hayır baban, seni kesecek.
- Beni niçin kessin ki?
- Rabbim emretti, diyor.
- Eğer Allahü Teâlâ emretmişse, emri başım üstüne.
Şeytan vesvese vermekten vazgeçmeyince, Hazret-i İsmail, babasına dedi ki:
- Bu beni rahatsız ediyor. İbrahim aleyhisselam da dedi ki:
- Ona taş at, uzaklaşsın.
Hazret-i İsmail de yedi taş attı…
Hazret-i İbrahim, bugün Minâ denilen yere gelince, oğluna rüyasını açıkladı. Hazret-i İsmail de büyük bir teslimiyet ve tevekkülle “emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi. Bunun üzerin İbrahim aleyhisselam, O’nu yere yatırıp bıçağı boynuna çaldı ise de bıçak, Allah’ın emri ile kesmedi. Taşa vurdu, taşı kesti. Nihâyet Cebrâil aleyhisselam Cennetten bir koç getirdi. Cebrâil aleyhisselam: “Allahü ekber, Allahü ekber” dedi. Hazret-i İbrahim bu tekbiri işitince; “Lâ ilâhe illallahü vallahü ekber” diye karşılık verdi. Hazret-i İsmail de; “Allahü ekber ve lillâhil hamd,” diyerek katıldı. Hazret-i İbrahim koçu kurban etti. Allahü Teâlâ, İmtihanı kazanan İbrahim aleyhisselamla ilgili olarak şöyle buyurdu: (Ey İbrahim! Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükâfatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik.) (Saffat: 104-107)
Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile, oğlunu kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edilen ve her üç imtihanı da kazanan Hazret-i İbrahim, Kur'an-ı kerimde: “Sözünün eri İbrahim” (Necm: 37) diye övüldü.