Şeytanî yönden maksat, içimizde beslediğimiz ve şeytanla ele ele verip bizi şerre, kötülüklere, sefahete, isyana, günaha, cürme, yıkıcılığa çağıran nefsimizdir.
Rahmanî yönden maksat ise, yine içimizde bulunan ve kalp yakınındaki meleğimizle el ele verip bizi iyiliğe, hayra, güzelliğe, yapıcılığa, sevaba, salih amele, iyi ahlâka, Rıza-i Barî’ye, Allah için amel işlemeye dâvet eden kalbimizdir, vicdanımızdır, akl-ı selimimizdir.
Aslında pişmanlık vermesi, tövbe edecek günaha sebep olması, ihlâslı amele mecbur kılması, insanın Allah katında derece almasına sebep olması, imtihanın temel zembereğini oluşturması, insanın kemalatına yol açması gibi hususları dikkate alacak olursak dolaylı olarak nefis de Rahmanîdir denebilir. Nefsimiz bizi şeytanî hevesata çekip durmasaydı, ona karşı duruş sergileyerek Allah katında yükselmemiz mümkün olur muydu?
Ve dolayısıyla aslında insanın bütün değerlerinden kimisinin doğrudan, kimisinin dolaylı olarak Rahmanî olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. O zaman Bediüzzaman’ın cümlesini tekrarlayalım: “İnsan İsm-i Rahman’ın cilve-i etemmini gösteriyor.” 2
İNSANDA BÜTÜN ESMA
Bediüzzaman, bu cümleyi, Müslim’de geçen bir hadisi izah sadedinde sarf ediyor. Hadis şudur: “Allah insanı Rahman suretinde yarattı.” 3 Müslim’de geçen bir diğer rivayet: “Allah, Âdem’i Kendi suretinde yarattı.” 4
Said Nursî Hazretleri’ne göre bu hadis-i şerifi şöyle okumalıdır: İnsan Rahmân ismini tamamıyla gösterir bir surette yaratılmıştır. Kâinat ve yeryüzü simasında “bin bir ismin” cilveleri adeta tek isme dönüşerek ‘’Rahman ismi” göründüğü gibi; insanın maddî manevî simasında da Allah’ın mutlak Rabliğinin hadsiz cilveleri adeta tek isme dönüşerek Rahman ismi hüviyetinde görünüyor. (Kimi âyetlere göre Rahman ismi ism-i zattır: “İlâh’ınız tek bir İlâh’tır. O Rahmân ve Rahîm’den başka ilâh yoktur.”5 “Rahman Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona konuşmayı öğretti.” 6)
Rahman isminin tam bir cilvesinden, Allah’ın bin bir isminin tecellisini anlamalıyız. Peygamber Efendimiz (asm) bu hadisinde, Allah’ın insanı en güzel şekilde, bütün isimlerini gösterir, bildirir, tanır ve tanıttırır biçimde yarattığını veciz bir biçimde beyan etmiştir.
GÜNEŞ-AYNA MİSALİ
Yeryüzünde bulunan “hayatı” ve “insanı” Allah’ın kendi esmasına mazhar kılarak yarattığı o kadar açıktır ki... Nasıl ki güneşin timsalini ve aksini tutan parlak aynaya, parlaklığına nispeten, “o ayna güneştir!” diyorsak; “İnsanda Rahman sureti vardır.” denildiğinde de, insanın “Allah’ın Zatına ve sıfatlarına” çok açık biçimde mazhar olduğu ifade edilmiş olmaktadır. 7
Öte yandan, Rahman, Rezzak manasındadır. 8 İnsanın maddî manevî bütün sureti ve bünyesi maddî manevî rızka şiddetle muhtaçtır. Hayatının devam ve bekasını sağlayan her şey insan için rızık demektir ve bunu takdir ve ihsan eden de, Rahman olan Cenâbı Hak’tır. “Rahman”, “Rezzak” ve “insan” arasında bu manadaki vazgeçilmez bağı da görmeliyiz.
Netice itibariyle, aklı başında olan insan hangi tavrına, hangi sıfatına, hangi duygusuna, hangi tabiatına, hangi cemaline, hangi azasına baksa; önce kendi varlığını değil, Allah’ın varlığını, birliğini ve sıfatlarını tanır, bilir, görür, gösterir ve idrak eder. Yani kendini bilen, Rabb’ini bilir. Yani kendini dikkatle tetkik eden, Rabbini saygı ile idrak eder.
Yani insana en yakın olan ve insanın dünyasında da, ahiretinde de mührü bulunan, kendi bedeni değil, kendi nefsi değil, kendi ruhu değil; kendi Rahman’ıdır. Süleyman KÖSMENE