Kurban kelimesi ise; yaklaşmak ve yakınlaşmak manasına gelir “Kurban”, Allahü Teâlânın yüce rızasına yaklaşmak ve onu kazanmak için kesildiğinden bu isim ile de anılmaktadır. Dinimizde kurban da zekât gibi Hicretin ikinci senesinde meşrû kılınmıştır.
Allahü Teâlânın rızasını kazanmak için en değerli varlığı olan ciğerparesinden vazgeçmede hiç tereddüt etmeyen İbrahim alehisselama, yine bu yüce rızaya nâil olmak için canını vererek kurban olmayı rahatlıkla kabul eden İsmail aleyhisselama, aynı sadakat ve teslimiyeti mübarek hayatının merkezine oturtan ve kurban ibadetini bizlere öğreten Allahü Teâlânın son Peygamberi Efendimiz Hazret-i Muhammed’e sonsuz salât ve selâmlar olsun.
Kurban ibadeti İslâmiyetten önce de vardı. İbrahim aleyhisselâm, bir oğlu olduğu tekdirde onu Allah rızası için kurban edeceğini adamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde bir oğlu olmuş ve ismini de İsmail koymuştu. Ancak O, her nasıl olduysa adağını unutmuştu. Üç ayrı gece rüyada oğlunu kurban ettiğini gördü. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu için, İbrahim aleyhisselam büyük bir imtihanla karşı karşıya olduğunu anladı ve hiç tereddüt etmeden Allah'ın emrine teslim olarak biricik oğlunu kurban etmeye karar verdi.
Bu durumu oğlu İsmail aleyhisselama da açtı, İsmail aleyhisselam; “babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın,” şeklinde cevap verdi. İbrahim aleyhisselam bütün hazırlıkları yapıp oğlunu kurban edecek yere götürdü ve bıçakla boynunu kesmeye başladı, ancak Allahü Teâlâ buna müsaade etmediği için bıçak kesmedi. Tam bu esnada vahiy meleği Cebrail aleyhisselam bir koç ile geldi ve İsmail aleyhisselam yerine bu koçu kesmesini söyledi, İbrahim aleyhisselam da böyle yaptı. Bu husus Kur’an-ı kerimin Saffat suresi: 100-101 âyet-i kerimelerinde açıkça ifade edilmiştir. İşte kurban ibadetinin esası bu hadiseye dayanmaktadır.
Kurban, gerek fert gerekse toplum açısından çeşitli yararlar taşıyan malî bir ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah'ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur. Müminler her kurban kesiminde Hazret-i İbrahim ile oğlu Hazret-i İsmail'in Yüce Allah'ın buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduğunu sembolik bir davranışla göstermiş olmaktadırlar.
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkânı hiç bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda kurbanın bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Zengine malını, Allah'ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığını verir, onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de, dünya nimetlerinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendini kurtarmasına ve kendini toplumun bir üyesi olarak hissetmesine vesile olur.
Akıllı, buluğ çağına ermiş, dinen zengin ve mukim yani evinde olan her kadın ve erkek müslümanın Kurban kesmesi gerekir. Ancak bu gereklilik Hanefî mezhebinde vacip, Şafiî mezhebinde ise sünnet-i müekkede olarak yeralmıştır. Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde kurban kesme ibadetine çok kuvvetli bir vurgu yapılmıştır, şöyle ki:
“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser: 2)
"Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik." (Hacc: 36)
“Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!” (Hakim)
“Kurban bayramında yapılan amellerden Allahü Teâlâ katında kurban kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü Teâlâ, onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!” (Tirmizi)
“Sevab umarak kurban kesen, cehennemden korunur.” (Taberani)
“Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.” (İsfehani)
"Bu günümüzde yapacağımız ilk şey bayram namazını kılmaktır. Sonra evlerimize dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim böyle yaparsa sünnetimize uygun iş yapmış olur. Kim önce kurban keserse ancak ailesine bir et sunmuş olur, bu kestiği kurban olmaz." (Buhari, Müslim)
“Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevab vardır.” (Hakim)
“Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevab vardır. Kanının her damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!” (İbni Mace)
"Kurbanlarınızı gönül hoşluğuyla kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki, kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!" (Deylemi)
“Sevab umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.” (Taberani)
İster vacib, ister sünnet-i müekkede olsun bütün mezhepler; kurban kesmenin çok önemli bir ibadet olduğu konusunda hemfikirdirler.
Kurban Bayramı sebebiyle milyonlarca hayvanın boğazlandığını ve geniş çapta bir mal kaybına sebep olduğunu ileri sürerek, kurban kesmenin ekonomik bakımdan sakıncalı olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Çünkü kesilen kurbanların, tırnaklarına varıncaya kadar en küçük parçasını dahi zayi etmemek pekala mümkündür, genellikle böyle de olmaktadır. Ayrıca, kurbanların kesildiği ayda kasapların kestikleri hayvanların sayılarında bir azalma olmaktadır. Zenginler her zaman et yediklerinden, kurban kesimi suretiyle et tüketiminde meydana gelen artış, daha ziyade, ya hiç et yüzü görmeyen fakirler veya yeterince et yiyemeyen orta tabaka lehinde olmaktadır. Zaten meselenin sosyal adalet ve yardımlaşma cephesi de budur. Diğer taraftan, kurban kesme geleneğinin, besiciliği teşvik ettiği, işsizlere iş sahası açtığı, pazarlara hareket getirdiği, kurban satan fakirlerin durumlarını iyileştirdiği bir gerçektir.
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım,” (Zariyat: 56) âyet-i kerimesine göre biz insanlar Allahü Teâlâya ibadet ve kulluk etmek için yaratılmışız. İbadetler de, hikmet ve faydaları için değil, emredildiği için yapılır Buna göre görevimizi yapmış olmak ve vadedilen sevabı kazanabilmek için, kurbanı sadece ve sadece Allahü Teâlânın yüce rızasını kazanmak için kesmeli ve etlerin bir kısmını da olsa fakir ve muhtaçlara vermelidir Âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." (Hacc: 36-37) Sevgili Peygamberimiz de: "Âmellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur." (Buhari)
Allahü Teâlâ, yar ve yardımcımız olsun, kestiğimiz kurbanları kabul buyursun ve kesemeyen kardeşlerimize de kesme imkân ve şuurunu ihsan etsin … (Mehmet Can)