... O zaman, en tehlikeli “senaryo” devreye girdi demektir. Çünkü Katalonya krizinin tarafları çatışmak için öne atıldılar. Ne Barselona “evliliğ”e, ne Madrid “boşanma”ya ikna oluyor!
Bağımsızlık yanlıları veya -İspanya hükümetinin bakış açısıyla- ayrılıkçılar, İspanya kanunlarına göre anayasayı ihlal etmiş isyancıdırlar. Fakat atmosfer Katalonya bölge parlamentosunda çok farklı. Çünkü buradaki durum bağımsızlık yanlılarının istediği şekilde gelişiyor. Bilindiği gibi Katalanlar Madrid’ten “boşanma” konusunda ısrar ettiler. Katalan meclisi, muhaliflerin çoğu oturumu terkettikten sonra bağımsızlık kararını salt çoğunlukla: Yani 135 milletvekilinin 70’inin oyu ile aldı.
Katalonya, tam olarak İskoçya’nın 2014 yılında Birleşik Krallıktan ayrılma referandumu esnasındaki pozisyonuna düştü. Kendi içinde bölünmüş bir toplum: Gelecek, alternatifler ve bugünün ortaklarıyla -daha geniş çerçevede- Avrupa ve dünya ile yaşama geleceği konusunda açık bir vizyona sahip ezici bir çoğunluk yok.
Bağımsızlık fikri, hem Katalonya, hem de İskoçya’da; bağımsızlık savunucuları ile muhalifleri arasındaki basit bir oy farkına yansıyan etkili bir unsurdu. Bu, birkaç gün önce, İtalya’nın kuzeyinde iki zengin “özerk bölge” olan Veneto ve Lombardiya’da yapılan dikkat çekici referandumlarda şahit olduğumuz durumdan çok farklı. Çünkü buralarda -bağımsızlık taraftarları değil- özerkliği güçlendirme ve merkezi İtalya ile birlik bağlarını gevşetme yanlıları, çok yüksek farklarla (Veneto’da %98.1, Lombardiya’da %95.3’le) kazandılar.
İtalyan mesajı açık. İki zengin bölge, ayrılıkçı Kuzey Ligi partili liderler tarafından idare ediliyorlar. Bu parti, güney bölgelerini küçük görüyor. Bu arada sanayileşmiş kuzey “daha Avrupalı”, ve tarımsal-turistik güney “daha merkezi” görünüyor. Buna rağmen her iki referandumun organizatörleri ayrılma talebinde bulunmadılar, hatta referandumun sonucunu bağlayıcı hale dahi getirmediler. Burada, İtalya'nın kırılgan doğası ve dikkat çekici çelişkileri hakkında derin bir anlayış vardır. Bunda ayrıca; Avrupa ve dünyanın yaşadığı bu çetin dönemde akıllıca davranıp işi oldu bittiye getirmeme isteği mevcut.
Her ikisinde de ekonomik, kültürel ve dilsel farklılıklar olmasına rağmen İspanya’nın aksine, İtalya daha uzun soluklu ve daha temkinli hareket ediyor. Mesela kuzey İspanya’da Baskça ve Katalanca konuşanlar olduğu gibi, Kuzey İtalya’da Almanca konuşanlar, kuzey batı İtalya’da da Fransızca konuşanlar var. Mesela İspanya’da Francesco Franco’nun faşist mirasıyla karşı karşıya olan radikal bir sol ve sosyalist bir sol olduğu gibi, İtalya’da da Benito Mussolini’nin mirasıyla karşı karşıya olan radikal bir sol ve sosyalist bir sol var. Yine İspanya’da laik ve çok kültürlü akımlar olduğu gibi, İtalyan solu da soğuk savaş döneminde ülkenin ve Katoliklerin başkenti Roma da dahil olmak üzere ülkenin birçok şehir konseylerini ele geçirdi.
Aslında ayrılıkçı akımlar bulundurmayan; etnik, kültürel veya bölgesel ayrımcılık politikaları sonucu talepleri bastırılmış toplumları bulunmayan; ne büyük ne de orta ölçekli hiçbir Avrupa ülkesi yoktur. Dinin devletten ayrıldığı Avrupa kıtası; savaşlar, soylu ittifakları ve kraliyet evlilikleri gibi sebeplerle bir arada yaşama deneyimi çok gelişmiştir. Çıkar, Avrupa’da devlet yapısında -başka yerlerin çok ötesinde- hayati bir öneme sahiptir.
Avrupa’daki din birlik için yeterli bir gerekçe değildir. Hıristiyan Avrupalılar uzun savaşlar yaşadılar. Hıristiyanlık hiçbir zaman birlik için yeterli bir unsur olamadı. Belki de bunun en açık kanıtı Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki büyük hıristiyan güçlerin durumudur. Bu gerçek Asya ve Afrika’daki İslam ülkeleri için de geçerlidir.
Mezhep birliği de geçmişte olduğu bugün de ne birlik için ne de ittifak için yeterli bir sebep olamamıştır. Mesela Almanya ve İngiltere’nin nüfuslarının çoğunluğu Protestan, Rusya ve Ukrayna ise Ortodoksturlar. Şu anda İspanyadaki ayrılık hareketleri Ortodoks toplumlar içinde güçleniyor. Aynı şey İtalya için de geçerli. Doğuda da biz biliyoruz ki durum farklı değil. Mesela Türkler, Kürtler ve Araplar sadece müslüman değiller aynı zamanda çoğunlukla Sünnidirler. Buna rağmen kronik bir Türk-Kürt problemi vardır. Yine biliyoruz ki Kürt liderliği; Saddam Huseyin yönetiminin devrilmesinden sonra Sünni siyasi güçlere karşı Şii siyasi güçlerle hareket etmeyi tercih etti ve bu durum son haftalara kadar devam etti.
Aynı zamanda toprak birliği de kendi başına bir siyasi birlik sebebi vaya garantisi değildir. Bunun için İskandinav yarımadasını paylaşan İsveç ve Norveç ve İber yarımadasını paylaşan İspanya ve Portekiz bir birlik kuramadı.
Peki ya dil? Dil birliği bile Amerikan kolonilerini İngiliz tacının altında tutmaya ikna etmedi; Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada’nın bağımsızlığını engelleyemedi. Aynı zamanda dil birliği, Güney Amerika’nın İspanyolca konuşan toplumlarını birleştirmeye yetmedi.
Hatta ve hatta -her ne kadar bilimsel açıdan çözümlenmemiş olsa da- ırk birliği bile siyasi birlik için yeterli bir gerekçe değildir. Kaldı ki dünyadan soyutlanmamış olan büyük toplumlarda, tarih boyunca ticaret yollarının kesiştiği bölgelerde ve toprakları işgale uğramış savaşlara sahne olmuş memleketlerde ırk birliği diye bir şeyden bahsetmek çok zordur.
Eğer ırk birliği, siyasi birlik için yeterli bir gerekçe olsaydı, dünyanın aynı ırka mensup bir çok ülkesi arasında çeşitli seviyelerde düşmanlıklar ve savaşlar yaşanmazdı. Slav ırkına mensup Ruslarla Polonyalılar, Germen ırkına mensup İngilizlerle Almanlar ve Ari ırkına mensup Afganistan’daki Peştunlarla Tacikler konunun çarpıcı örneklerinden sadece birkaçıdır.
Özetle söylemek gerekirse, sağlıklı demokratik bir ortamda özgürce hareket eden sorumluluk sahibi insanlar için en belirleyici (siyasi birliği sağlayıcı) unsur -sadece ve sadece- çıkar ve menfaattir.
Milletlerin tarihi, doğru-yanlış efsanelerle dolu olduğu halde, bilinçli liderler artık daha gerçekçi ve daha az yanıltıcı hareket ediyorlar.
Artık Avrupa’nın “küreselleşme”yi, Arap dünyasının da “Urûbe=Arabizim” i yeniden tarif etmeleri gerekiyor.
Batı, “ulus devlet”i yaşadı ve “çoğulculuğu” denedi. Arapların ise “parçalama faktörü” ve “azınlıkların özlemleri” ikileminde kafası çok karışık. Katalanların, İskoçların ve Kürtleri durumu ortada…Herkes için tehlike çanları çalıyor, demektir….
Tercüme: Mehmet Can