24 Kasım 2024 Pazar
21:40
Düşünce   Önceki Haber     |     Sonraki Haber       |      ANA SAYFA
Hızlı Yazdır! Hızlı Yazdır        
Yazı boyutunu:    

Tarih/Saat: 13 Ocak 2017 Cuma, 12:30:36

Hoşgör Yahu!..

Ahlakî bir kavram olarak ‘müsamaha’; bize karşı işlenen hata ve kusurları, -gücümüz yettiği halde- görmezden gelip karşılık vermemek, insanları, kusurları ile beraber kabul etmek; eziyetlerine sabır ve fedakârlıkla katlanabilmektir. Bilinmelidir ki, müsamaha çok kapsamlı bir fazilet ve toplumun en fazla hayrını gördüğü önemli bir meziyettir.

Hoşgörü ve tolerens kelimeleri; ‘müsamaha’ kavramının zengin muhtevasının ancak küçük bir kısmını karşılayabilmektedir. Çünkü İslamî bir fazilet olan müsamaha; çok asil, çok samimi, çok insacıl ve çok yönlü bir kavramdır.

Birarada mutlu olarak yaşamak, ancak müsamaha ile yani birbirimize katlanabilmekle mümkündür. Bunun için arkadaşlarımızın hata ve kusurlarını asla yüzlerine vurup  onları mahcup etmemeliyiz. Tam tersine onlara; sabır ve anlayışla katlanıp, kendilerine hatalarını düzeltme fırsatı bahşetmeliyiz.

Müsamahanın Sosyal Faydası

Kişi, bazen farkında olmadan arkadaşını rahatsız eder veya zarar verebilir. İşte bu zarar gören ve mağdur olan tarafın, sözkonusu yanlış davranışa sabredip karşılık vermemesi, sosyal faydası çok büyük olan önemli bir erdemdir. Kişi bu erdemi, müsamaha sayesinde gösterebilir. Zarar gören ve mağdur olan taraf, şayet müsamahasız biri olursa; rahatlıkla küçük bir kusurdan büyük bir kavga çıkabilir ve her iki taraf da büyük zarar görebilir.

Yanlışlıkla düşürülen bir komşu ülke uçağı; müsamaha ile karşılanmazsa iki devlet arasında büyük bir savaşın patlak vermesine  sebebiyet verebilir. Savaş çıkıp iki ülke birbirine girdikten sonra; nice uçaklar düşer, nice insanlar ölür ve nice ocaklar söner. Sonunda her iki taraf da pişman olup barışmak zorunda kalınca; neden başta soğukkanlı ve müsamahalı davranmadıklarına pişman olurlar, fakat iş işten geçmiş olur. 

İslam hukukunda çok önemli, çok faydalı ve çok yapıcı iki kaide vardır. Biricisi: "Zarar vermek ve zarar ile mukabelede bulumak yoktur." Yani başkası bana zarar verdi, ben de aynı zararı ona vereceğim, diye bir hak yoktur. İkincisi de: "Zarar izale olunur."Yani Verilen zarar, giderilir, gerekirse tazmin edilir. Ama zararla karşılık verilmez. Çünkü böyle yapılırsa, mesele bir nevi kan davasına dönüşür. İslam hukukunun birçok kanunları; bu iki insanî, hakkanî ve rasyonel kural üzerinde kurulmuştur.  

Müsamahalı Ol Düşmansız Yaşa!

Fikrî hayatımızda da müsamahayı elden bırakmamalıyız. Fikirlerimizi savunurken, başkalarının yanlışlarından çok, kendi doğrularımızı anlatmalıyız. Çünkü kendi fikirlerimizin doğruluğunu anlatmak için, başkasının görüşlerinin yanlışlığını isbat etmek zorunda değiliz. Böyle kibar ve hassas davranırsak, faydasız polemiklerle zamanımızı öldürmemiş ve boşuna düşman kazanmamış oluruz.

Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem: ‘‘Ben; haklı olduğu halde çekişmeyi bırakan kimseye, Cennetin kenarında bir köşk verileceğine kefilim. Şaka da olsa yalan söylemeyen kimseye, Cennet’in ortasında bir köşk verileceğine kefilim. Ahlakını güzelleştiren kimseye de, Cennet’in en yüksek mevkilerinde bir köşk verileceğine kefilim’’ buyuruyor. (Ebu Davud 4800)

Müsamahasızlık, yetersiz eğitimin önemli bir göstergesidir. Eğitilmemiş kişi; daima heyecanlı ve atılgandır, kaba bir sabırsızlıkla davranır, basit bir hatadan büyük huzursuzluklar çıkarır ve icabında bununla da övünür.

Peki bu kadar değerli olan ‘müsamaha’ erdemine sahip olmak zor mu? Hayır, asla zor değildir. Çünkü müsamaha etmek; bir eylem değil, tam tersine bir eylemsizliktir. Dolayısiyle müsamahalı olmak için; birşey yapmak değil, aksine birşey yapmamak yani bize karşı işlenen kötülüğe, kötülükle karşılık vermemek gerekir.

Müsamaha Fedakârlıktır

Toplum homojen değildir. Ayrı mezheplerden, meşreplerden, tarikatlardan, cemaatlerden, eğilimlerden insanlarla iç içe yaşıyoruz. Hep kusur görür, hoş görmezsek, bu hayat çekilmez. Cemiyette huzur kalmaz, fitne çıkar, hepimiz mutsuz oluruz.

İnsanlar birbirini hoş görmemiş olsaydı, halen birbirini öldürüp mallarını yağmalayan canlılar olurduk. Empati yapmasaydık, merhamet etmeseydik konuşmak bile mümkün olmazdı. Dolayısiyle kardeşlik ve huzurun hâkim olabilmesi için müsamahalı olmak ve bazı şeylerden fedakârlık etmek gerekir.

Her insanın mutlaka bir kusuru vardır. Biz kusura kusurla karşılık verirsek birarada yaşayamayız. Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri buyuruyor ki:

‘‘Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır!’’

‘‘Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol, hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol!..’’

 ‘‘Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister mecusî, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel (ki, belki sonunda tevbe eder de adam olursun)!..’’

Hazret-i Mevlana bu sözleri ile, insanlığın belleğine İslamiyetin engin müsamahasını nakşetmiştir.

İslam Müsamaha Dinidir

Kur’ân-ı Kerîm’de müsamaha kelimesi geçmez; ancak -İslâm’ın müsamahakârlığı- başta af (bağışlama) ve safh (görmezden gelme) olmak üzere; hilim (ağırbaşlılık), silm (barışseverlik), sabır (sıkıntıya katlanma), lîn (yumuşak başlılık) gibi kavramları ihtiva eden çok sayıdaki âyet-i kerimelerle geniş bir şekilde ifade buyurulmuştur.

Allahü teâlâ buyuruyor ki.

‘‘Af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir!’’ (Araf 199)

‘‘İyilik ve takva hususunda birbirinizle yardımlaşın!’’ (Maide 2)

‘‘Dinde zorlama yoktur.’’ (Bakara 256)

‘‘Eğer Sen kaba, katı yürekli olsaydın, etrafından dağılıverirlerdi.’’ (Ali İmran 159)

 ‘‘Her kim sabreder ve kusurları affederse, işte onun bu hareketi, ancak büyüklere yaraşan örnek davranışlardandır.’’(Şura 43)

‘‘Hiddetini yenenlere ve insanların suçunu bağışlayanlara cennet hazırlanmıştır. Allah iyilik yapanları sever.’’ (AL-i İmran 134)

“Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenler. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran 134)

 “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık buluan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet 34)

Sevgili Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:

‘‘Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Uyuşun, ihtilafa düşmeyin. İnsanlara yumuşak davranın, şiddet göstermeyin!” (Müslim, 3263)

 ‘‘Öfke şeytandandır.’’ (Ebu Davud 4784)

‘‘Gerçek pehlivan, öfkelendiği zaman öfkesini yenendir.’’(Müslim 2608, Ebu Davud 4779)

‘‘Kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe, olgun müslüman olamazsınız!’’ (Müslim 2732)

 “Rifk (hilim ve müsamaha) bulunan iş, kesinlik güzelleşirir. Bulunmayan iş ise, kesinlikle çirkinleşir!” (Müslim 2594)

‘‘Bir kimse, bir kardeşini kusurundan dolayı ayıplarsa, kendisi de o kusuru işlemeden ölmez!’’ (Tirmizi 2507)

Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü! Bana kısa bir nasihatta bulun, uzun yapma! Ta ki, nasihatini unutmayayım,” dedi [ve birkaç defa tekrar ettti], Efendimiz aleyhissalatu vesselam (bir kelimeyle vevap verdi):‘Öfkelenme!’ dedi.” (Tirmizi 2021)

Müsamahanın En Güzel Örneği

Efendimiz aleyhisselam; Taif’te taşlanıyor, Uhud’da şehid edilmek isteniyor, mübarek dişi kırılıyor, Amcası Hazret-i Hamza şehit ediliyor; bunları yapanlara beddua etmesini isteyenlere: “Ben, lanet etmek için gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim,” buyuruyor (Müslim 2599)

Başka sıkıntılı bir durumda da şöyle dua ediyor: “Allah’ım kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar.” (Buhari 3477, Müslim 1792 )

Düşmanlara Bile Müsamaha Etmek

Peygamberimiz müsamahanın; hoşgörünün şefkat ve merhametin en güzel örneğidir. Çünkü O, kendisine yapılanları müsamaha ile karşılaşmıştır.

Allah’ın Resulü sallallahü aleyhi ve sellem; yukarıda da görüldüğü gibi düşmanlarına bile hep müsamaha ile davranmış; esirlere, kölelere iyi muamele etmiş ve bu iyi muameleyi başkalarına da tavsiye etmiştir.

Mekke’nin fethedildiği gün, Kabe’nin eşiğinde duran Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem; kendisine akıl almaz sıkıntılar veren, çileler yaşatan, evinden, yurdundan çıkaran; hem mübarek bedenini hem de davasını ortadan kaldırmak için seferber olan kalabalığa bakarak:

“Ey Kureyş cemaati! Size şimdi nasıl bir muamele yapacağımı sanıyorsunuz,” diye sordu.

Kureyş topluluğu, “Sen, âlicenap bir kardeş ve âlicenap bir kardeşin oğlusun! Ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız,” dediler.

Bunun üzerine Efendimiz aleyhissellem şöyle buyurdu:

 “Ben de size Yusuf’un kardeşlerine söylediği gibi: “Bugün size hiçbir başa kakma, azarlama yok. Allah sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir” (Yusuf 92) diyorum. Haydi gidiniz hepiniz serbestsiniz” dedi. (Siretu İbni Hişam )

 Affın en makbulü güçlü iken affetmek, iyiliklerin en güzeli kötülüklere karşı iyilik yapmak, merhametlerin en üstünü de; zulmedenlere merhamet etmektir. İşte, Kâinatın Efendisi de Kureyşlilere karşı bunu yaptı!

Hazret-i Ali radıyallahü anh buyurdu ki:

“İşlerin en zor olanları şunlardır: a )Her yerde doğruyu söylemek. b) Gizli yerde nefsi kötülük etmekten alıkoymak. c) Sıkıntı ânında cömertlik etmek. d) Öfkeli iken müsamaha edip affetmek.”

Hazret-i Ömer’in Müsamahası

Hazret-i Ömer radıyallahü anh, hizmetçisiyle beraber Kudüs’e gidiyordu. Bu yolculukta devesine; kölesiyle nöbetleşe biniyordu. Kudüs’e yaklaştıklarında binme sırası gelen hizmetçi, hayvana binmek istemeyerek  dedi ki:

- Kudüs'e yaklaştık. Ben süvari, siz yaya olarak şehre girmemiz, buradaki hıristiyanlara karşı doğru olmaz. Şehre girerken devenin üzerinde lütfen siz olun, diye ısrar etti, fakat Hazret-i Ömer buyurdu ki:

- Biz müslümanız. Allahü teâlâ indinde ikimiz arasında fark yoktur. Sıra senindir, sen bineceksin, dedi ve hizmetçiyi deveye bindirdi.

Hazret-i Ömer, -sırtında hizmetçisinin bulunduğu- devenin yularını tutmuş vaziyette, Kudüs’e vardı.

Hıristiyan ahali, kendisine Kudüs’ün anahtarını sunmak üzere şehir dışında bekliyorlardı.

Yaya ve devenin yularını tutmuş vaziyette Halife-i müslimîni gören papazlar hayret içinde kaldılar ve bunun sebebini sordular. Hazret-i Ömer cevaben şöyle buyurdu:

- İslamda -üstünlük açısından- halife ile köle arasında bir fark yoktur. Üstünlük sadece Allah’a bağlılıktadır. Bir tane devemiz olduğu için nöbetleşe biniyorduk. Kudüs’e yaklaştığımızda sıra ona geldiği için, o bindi. Bunda şaşılacak birşey yok.

Bu eşsiz adalet, tevazu ve müsamahaya şâhit olan birçok hıristiyan, hemen orada müslüman oldu. Bu engin hoşgörüsü ile insanların kalbinde taht kuran Hazreti Ömer radıyallahü anh; kimsenin canına ve malına dokunmadan Kudüs şehrini teslim aldı.

Namaz vakti gelmişti. Hazreti Ömer, namaz kılacak bir yer arıyordu. Kendisine, ‘kilisede namazınızı kılabilirsiniz,’ dediler. Fakat O, bunu kabul etmedi ve dedi ki:

- Ben, kilise de namaz kılarsam, müslümanlar benim burada namaz kıldığımı duyarlar ve burayı cami çevirirler. Halbuki biz, fethettiğimiz yerlerdeki insanların inançlarına karışmadığımız gibi onların mabetlerine de zarar vermeyiz.

Hazreti Ömer ve diğer bütün müslüman idareciler, fethettikleri toprakların halklarına karşı dinî hiçbir zorlamada bulunmamışlardır. Onların bu asil, âdil ve hoşgörülü idareleri karşısında, birçok gayr-ı müslim kendiliğinden müslüman olmuştur.

Hazret-i Ömer’in zeki, çalışkan ama gayr-ı müslim bir hizmetçisi vardı. Hazret-i Ömer, onun müslüman olmasını çok istiyordu. Bir gün aralarında -şu tarihî-  konuşma geçti:

Hazret-i Ömer:

- Benden memnun musun?

Hizmetçi:

Evet memnunum!

Hazret-i Ömer:

- Ahlakımı nasıl buluyorsun?

Hizmetçi:

Çok güzel buluyorum.

Hazret-i Ömer:

- Bendeki bu güzellik dinimdendir. Sen de müslüman olursan, çok sevinirim!

Hizmetçi:

- Eğer beni zorlarsan müslüman olurum. Fakat zorlamıyorsan, bırak atalarımın dininde kalmak istiyorum.

Hazret-i Ömer:

- Benim dinimde zorlama yoktur. Kendi dininde kalabilirsin!..

Müsamaha İle Gerginlik Biter

İnsanlar kavgacı oldu, acımasız oldu. En ufak bir şey, kavga, cinayet sebebi oluyor. Herkes hırçın, insanlar kendi yaptıklarıyla kendilerini sıkıntıya sokuyor. Halbuki İnsanlar hoşgörülü olsa, gergin ortam hemen yumuşar. İnsanlar da daha dostça ve daha huzurlu yaşarlar. Kızılacak yerde hoşgörülü olunsa, insanın yüreği genişler, yüzler güler, huzur ortamı oluşur.

Müsamahalı olabilmek için empati yapmak gerekir. Kendimizi başkasının yerine koyup; memnun olmadığımız ve rahatsız edici bulduğumuz hareketleri başkalarına yapmamamız gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Kendiniz için sevdiğiniz şeyi, kardeşiniz için de sevmedikçe gerçek mümin olamazsınız.”

Biz, empati yapıp müsamahakâr davranırsak; daha çok yapıcı, daha çok takdir edilen ve en önemlisi de daha çok dua alan bir insan oluruz. Herkes böyle yaparsa, dostluk, kardeşlik ve mutluluk dalga dalga yayılır, herkes mutlu olur.

Müsamaha Sağlığımızı Korur

Affedici, yumuşak huylu ve müsamahakâr olmak, hem ruha, hem bedene, hem de kalbe iyi gelir. Tıbben ve ilmen sabittir ki, müsamahakâr olmak; insanın kalbini, sindirim sistemini, sinir sistemini ve psikolojisini hastalıklara karşı korur.

Müsamahakâr insan, mutlu olur. Kızan, öfkelenen ve kavga eden insan ise mutsuz olur. Kırıcı söz, insandan huzur ve mutluluğu alıp götürür. Öfke, şiddet oluşturur. Atalarımız; “sertlik sertliği doğurur/rüzgara tüküren kendi yüzüne tükürür,” tesbitinde bulunmuşlar. Nice yuvalar öfke ile bozulmuş, nice aileler öfke ile dağılmış ve nice kanlar öfke ile akmıştır. Lütfen öfke ile hareket etmeyelim, çünkü: ‘Öfke ile kalkan, zarar ile oturur!’

Hoşgörüsüzlük, karşı tarafı olumsuz etkiler, onun kötü olmasına ve icabında zarar vermesine sebep olur.

Efendimiz aleyhissalatü vesselam  şöyle buyuruyor: ‘‘Benim yanımda en sevimli olanınız; ahlakça en güzel olan ve etrafındakilere sıkıntı vermeyeninizdir. Onlar herkesle hoş geçinirler, herkes de onlarla hoşgeçinir. Benim yanımda en sevimsiz olanınız da; koğuculuk yapan, dostların arasını açan ve temiz kimselerde kusur arayanınızdır.’’ (Taberani; Evsat 7697)

Enes bin Malik radıyallahü anh diyor ki: ‘‘Peygambere on yıl hizmet ettim; bir defa olsun bana ‘of’, demedi. Niye bunu yaptın, niye bunu yapmadın  demedi (hiç azarlamadı!)’’ (Buhari 6690)

Müsamaha Etmek Zorundayız

Biz Müslümanlar merhametli ve müsamahakâr olmak zorundayız. Zira Allahü azimüşşan Peygamberimize şöyle buyuruyor: ‘‘Habibim biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.’’ (Enbiya 107)

Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem de: ‘‘Ben lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim,’’ buyuruyor. (Müslim 2599)

Yukarıda da görüldüğü gibi Efendimiz aleyhisselam, Kendisini Mekke’den sürüp çıkaranları, müslümanlara zulmedenleri bile af etmiş:“Allah’ım kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar.” (Buhari 3477, Müslim 1792 ) şeklinde dua etmiştir.

Bu mübarek yolda yürümek rahatlık, ferahlık ve mutluluk getirir. Bu kutlu yoldan sapmak ise; sıkıntı, huzursuzluk ve mutsuzluk getirir. Bugün -sizin de bildiğiniz gibi-; maneviyat yoksunu merhametsiz kişiler arasında şiddet artmış, cinayetler çoğalmıştır. Bu tip insanlar; eşlerini, ebeveynlerini, çocuklarını, arkadaşlarını hiç acımadan öldürüyorlar. Bunların içinden, pişman olmadığını söylüyenler bile var. Bu feci durum; İslam dininin getirdiği müsamaha kültürünün kaybolmasından kaynaklanıyor. Bilindiği gibi İslam öncesi Araplar tamamen cahilî bir hayat yaşıyor, birbirlerini öldürmekle iftihar ediyorlardı. İslam dini sayesinde bir türlü bir araya gelemeyen bu yamyam insanlar kardeş oluverdiler. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:

“Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve O’nun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmran 103)

Bilinçli İnsanlar Müsamahakârdır

Merhametli ve müsamahakâr insanlar, sorumluluk bilinci olan kişilerdir. Onlar; kendileri kadar başkalarını da düşünürler.

Hazret-i Ali raduyallahü anh: ‘‘Kendi hakkında nasıl Allah’ın af ve müsamahasını dilersen. Sen de başkalarından af ve müsamahanı esirgeme,’’ der.

Önemli olan gülün yanındaki dikeni değil, gülü görebilmektir. Marifet; başkalarının kötü tarafını değil, iyi tarafını; bardağın da boş tarafını değil dolu tarafını görmektir. İşte bundan sonra hayır ve iyilik söz konusu olabilir.

Problemlerin Sebebi Müsamahasızlık

Bugünkü hem ferdî hem de toplumsal sıkıntıların, problemlerin, bunalımların ve kavgaların en büyük sebebi; sevgi, saygı, merhamet ve müsamahanın olmayışı ya da eksik oluşudur.

Her konuda olduğu gibi müsamaha konusunda örneğimiz ve rehberimiz Sevgili Peygamberimizdir. Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarına ve diğer insanlara nasıl davrandığını iyi bilmeye ve onun gibi davranmaya çok ihtiyacımız vardır.

Aleyhissalatü vesselam Efendimiz, -bırakın yanındaki, etrafındaki insanları; en azılı düşmanlarına karşı müsamahalı davranmış, kötülüklerine kötülükle karşılık vermemiş, onlara beddua dahi etmemiştir. Bu sayede gün gelmiş; en azılı düşmanları, müslüman olmuş, O’nun muhlis hizmetkârları ve yüce davasının fedakâr mücahidleri olmuşlardır.

Bizim de elimizden geldiği kadar O’nun yolundan gidip, o müsamaha silahını kuşanmamız gerekir. Zira sevgi, saygı ve müsamahanın olmadığı yerde kin, nefret ve düşmanlık olur. Evet toplumda huzur ve güvenin hâkim olabilmesi için; o toplumu oluşturan fertlerin birbirine karşı; anlayışlı, müsamahalı, sevgi ve saygı dolu olmaları kaçınılmazdır.

Müsamaha Meziyettir

Bir insanın dünyada sahip olabileceği en değerli meziyetlerden biri de sevgi dolu bir kalbe, hoşgörü ile bezenmiş bir şahsiyete sahip olmaktır. Zira sevgi ve hoşgörü; hem gönül kazanmanın, hem de insanların gönüllerine girebilmenin sihirli anahtarı, çevreyle sağlıklı ilişkiler kurabilmenin ve dostluklar geliştirmenin vazgeçilmez şartıdır. Bir insan, çevresine karşı ne derece sevgi gösterir, ilgi duyar, hoşgörü ile davranırsa, o ölçüde sevilir, itibar görür ve mutlu olur.

O zaman sevgili kardeşlerim: Yüce Dinimizin emri gereği evde, okulda, yolda, çarşıda, işyerinde, kısaca her yerde, bütün insanlara karşı hoşgörülü müsamahakâr olalım. Komşularımızla iyi geçinelim. Birbirimizi sevelim. Kimsenin kalbini kırmayalım. Kalbini kırdığımız insanlardan özür dileyelim. Ağlattığımız insanlar varsa, güldürelim. Kimseyi hor ve hakir görmeyelim.  İnsanlara iyi davranalım. Sevgi ve saygı toplumu oluşturmaya gayret edelim. Bize yapılmasını istemediğimiz hareketi başkasına asla yapmayalım. Kaba ve katı olmayalım. Şiddetten uzak, nazik ve örnek insanlar olalım.

Müsamaha Dinî Tebliğdir

Temeli barışa, güvene, kardeşliğe, sevgiye ve müsamahaya dayanan yüce dinimiz İslam; kardeşliğin devamı, dostluğun bekası ve sosyal hayatın istikrarı için sevgi ve müsamahayı emrederken; bireysel ve toplumsal hayata zarar verecek her türlü; sert, kaba, olumsuz davranış ve yaklaşımı da yasaklamıştır.

Unutmayalım ki; çevremize karşı duyduğumuz sevgi, insanlara karşı gösterdiğimiz müsamaha ve nazik muamele, inancımıza ait güzelliklerin dışa yansımasıdır. Biz, böylece Efendimiz aleyhisselamın mübarek izinden gidip müsamahakâr davranırsak, dinimize de büyük hizmet etmiş oluruz. Bu sayede başka kültürlere mensup  insanlar, dinimizi merak edip araştırır ve müslüman olurlar inşallah…(Mehmet Can)

   manahaber.com

 

   manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden
   sorumlu değildir.

 

Paylaş :

Diğer Haberler
Yaradılıştaki hikmet
Birlik ve Beraberlik
İslam iktisadı ve faiz
BEDİUZZAMAN: "Zulmederek hürriyet fikri yok edilemez!.."
Çok Önemli bir kurum: "Hisbe Teşkilatı"
“Güzel, bazılarından kendini gizler!..”
İsmailağa Cemaati Üzerine Oynanan Oyunlar!
Ali Erbaş: “Batı, ilmi işgal ve imhada kullanıyor!..”
Küresel Sistemin Süper Güçleri
Bomboş şeyler peşinde koşarken hayatı kaçıran çağdaş insan!..
"Zulüm, alimlerim mücadelesiyle bitecek!"
Cinsiyetsizlik ve Cinsel Sapma
İslâmî cemaatlerin birliği?
"İslam Birliği" hayal değildir...
Erkeğin, Hanımına Karşı Görevleri...
İslam'da Zekâtın Yeri ve Önemi!..
Allahü Teâlâdan Başka Yaratıcı Yoktur!..
Kaza ve Kadere İmanın Mahiyeti
Âhirete İnanmayanın Vay Haline
Mesuliyetimiz Büyük, Daha Çok Çalışmalıyız!..
Rızkı Artıran, Ömrü Uzatan ve Hayatı Cennete Çeviren Bir İş!..
Müslüman Şahsiyetin En Temel Özelliği: Halîm Olmak
Kuran-ı Kerim En Büyük Mucizedir
Tasavvuf İlmi Neden Gereklidir?
Müslüman Mütevazı Olmalıdır...
Müslümanın Karakteristik Bir Vasfı: Hilim
Dinin Tarifi ve Mahiyeti
İslamda Hilmin Yeri ve Önemi
Kurban Hakkında Bilinmesi Gereken Bazı Hükümler
Arefe Gününün Fazileti Büyüktür
Din Nedir?
Müsamaha Medeniyeti...
Orucun Fayda ve Hikmetleri
Kadir Gecesi'nin Fazileti
BİRAZ EDEP YAHU
Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.