Buna göre kazâ ve kadere iman etmek; “iyi-kötü, hayır-şer, tatlı-acı ve faydalı-zararlı meydana gelmiş ve gelecek her ne varsa, hepsinin Allahü teâlânın ilmi, iradesi ve kudreti ile meydana geldiğine inanmaktır.”
Allahü teâlâ ezelde, her ne olursa olsun; meydana gelecek şeylerin nerede, ne zaman ve ne şekilde olacağını ilmi ve iradesi ile tayin etmiştir ki buna ‘kaza’ denir. Zamanı geldikçe, bunları tayin edilen mekânda ve şekilde kudretiyle yaratır ki, buna da ‘kader’ denir. Buna kulların iradî (ihtiyarî) fiilleri de dahildir. Yani kulların serbest iradeleriyle yaptıkları işleri de Allahü teâlâ yaratır, çünkü ondan başka yaratıcı yoktur.
İrade-i Cüz’iyye ve Sorumluluk
İrade, kişinin bir işi gerçekleştirmeyi istemesi, ona yönelmesi olup zıddı kerahet yani istememektir.
İnsan, yapacağı işi önce irade eder; yani ister, seçer, tercih eder, sonra yapar. Dolayısıyla insan, yaptığı işi mecbur olduğu için değil, kendi iradesi, isteği, seçimi ve tercihi ile yapar. İstemediği şeyi de bilinçli olarak kendi iradesiyle yapmaz. Fakat insanın bu iradesi mahluk olup; zayıf, dar ve sınırlıdır. Eğer kulun bu cüz’î iradesi, yaratılmış olmasaydı, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olması gerekirdi. Bu ise, “Her şeyi yaratan Allah’tır,” (Ra’d 16) ayeti kerimesinin ortaya koyduğu gerçeğe aykırıdır.
Allahü teâlâ ise, mutlak irade sahibidir ve O’nun iradesi; insanın iradesi dahil olmak üzere her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey, O’nun mutlak iradesinin dışında değildir. O’nun irade etmediği bir şeyi yapması düşünülemeyeceği gibi, onun irâdesi olmadan herhangi bir şeyin meydana gelmesi de asla mümkün değildir.
Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Allah dilediğini yapandır.” (Hud 107)
“Rabb’in dilediğini yaratır ve seçer; irâde, serbestlik onların değil (Allah’ındır). Allah yücedir ve onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Kasas 68)
“O, her dilediğini mutlaka yapandır.” (Buruc 16)
“O yaptıklarından sorumlu değildir. Onlar ise sorumlu tutulacaklardır.” (Enbiya 23)
Bunun içindir ki Allah’ın iradesine ‘irade-i külliyye’, (kapsamlı ve kuşatıcı irade) insanın iradesine de ‘irade-i cüz’iyye’ (az ve sınırlı irade) denilmiştir.
İnsan, herşey gibi günahları da kendi istek ve arzusu ile seçer, Allahü teâlâ da yaratır. Allahü teâlâ -haşa- zorla günah işletmez. İnsanın kendi hür iradesiyle seçtiği kötülüklere de -imtihan gereği- genellikle mâni olmaz. Şayet Allahü teâlâ, insanların kötülüklerine engel olsaydı, insanların işlerine müdahale etmiş olur ve insanlar da birer robot sayılırdı, iyi ile kötü belli olmazdı.
Allahü teâlâ, insanları günah ve sevab işleyecek vasıfta yaratmıştır. Dileseydi, insanı da melek gibi yaratır, o zaman insan da günah işlemezdi. İnsana, irade-i cüz’iyye vermiş, günah ve sevab işlemekte serbest bırakmıştır. Kul, serbest bırakılmasaydı, sual ve hesab da olmazdı. Bu durum, aynı zamanda Allah’ın adalet ve hikmetine de aykırı düşerdi. Bir yerde yükümlülük varsa, tabii olarak orada irade de söz konusu olacaktır. Kul iradesinde serbest olunca, iyilik yaparsa mükâfatını, kötülük yaparsa cezasını çekecektir. Bu durum, imtihanın gereğidir. İnsan, yapmak zorunda kaldığı işten ise hiç sorumlu değildir.
Buna göre Allahü teâlânın ezelde, kulunun bütün fiillerini bilmesi ve bunları Levhi’l-mahfuz’a yazması, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı değildir. İnsanlar, alınyazılarını bilmezler ve kendi hür iradeleriyle hareket ederler. Bir başka ifadeyle, Allahü teâlâ bildiği için ve yazdığı için belli işleri yapmıyoruz. Bilakis Allahü teâlâ ezelde, hür irademizle ne yapacağımızı bildiği için yazmıştır. ‘Kaza’, Allahü teâlânın ezelî ilmi ve bilmesidir, zorla yaptırması değildir.
Takvimlere, bir sene içinde güneşin ne zaman doğup, ne zaman batacağı hesaplanarak yazılır. Güneş de takvimde bildirilen saatlerde doğup batar. Güneş, takvime öyle yazıldığı için bu saatlerde doğup batmaz. Takvime yazılması, güneşin doğmasına ve batmasına tesir etmez.
(Mehmet Can)