Her durumda yani kızgınlık halinde de memnuniyet halinde de, sıkıntılı iken de rahat iken de İtidal üzere bulunup ölçülü ve asil bir tavır geliştirmek, kendisine şuur ve irade verilmiş olan insanoğluna mahsustur.
İtidalin ifade ettiği manalar, Kuran-ı kerimde başka başka kelime ve terimlerle ifade buyurulmuştur. Bunun birçok örneği vardır. Mesela:
“Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yol olur.” (Furkan 67) âyet-i kerimesi; harcamada itidalli olmayı, ifade etmektedir.
“Muhammed Allah’ın Rasûlüdür. Ve onunla birlikte olanlar, kâfirlere karşı dirençli, kendi aralarında ise merhametlidirler...” (Fetih 29) âyet-i kerimesi; öfkede itidali, tasvir ve telkin etmektedir.
“(Ey Resûlüm!) Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini helak edeceksin.” (Şuara 3) ve:
“Sen dilediğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin, lâkin ancak Allah dilediğini doğruya ulaştırır. O, hidâyete gelecek olanları pek iyi bilir.” (Kasas 56) âyet-i kerimeleri; insanları İslama davet etmede itidalli olmayı ifade etmektedirler.
İşlerin Hayırlısı Vasat Olanıdır
Bununu için İslam âlimleri; “işlerin hayırlısı vasat (orta halli) olanıdır” (Beyhakî 3/273) hadis-i şerifini esas alarak her konuda itidalli ve dengeli olmayı vurgulamışlar ve insanın daima aşırılıktan uzak kalmasını tavsiye etmişlerdir. Bir de insanın iradesini kuvvetlendirebilmesi ve nefsini denetim altına alabilmesi yani itidalli bir hayat tarzını gerçekleştirebilmesi için de; az yemek, az uyumak, az konuşmak ve cinsel hayatta aşırılıktan kaçınmak gerektiğini hatırlatmışlardır.
İslâm âlimleri; itidal kavramını “insan davranışlarının ifrat ve tefrit denilen iki aşırı uç nokta arasında orta bir halde olması” şeklinde açıklamışlardır. Birçok âlim, “vasat” kelimesiyle de ifade ettiğimiz “itidal”i, “fezâil-i asliyye” yani dört temel erdem içinde saymışlardır.
Her fazilet bir denge ve bir normal tavırdır. Bundan sapma ise, -ister fazlalık ister eksiklik olsun- aşırılık sayılır. Fazlalık yönünde sapmaya ifrat, eksiklik yönünde sapmaya da tefrit denir. İster fazlalık isterse eksiklik şeklinde olsun her aşırılık bir rezillettir.
Bütün iyi fiiller bu iki aşırı uç arasındaki mutedil ve orta halli fiillerdir. Aynı şekilde bütün erdemler de, aşırılığın iki uç noktası arasındaki orta mahiyetteki eğilimler, alışkanlıklar ve yeteneklerdir.
İtidal Bir Tür Özgürlüktür
İtidal ve vasat kavramlarıyla ifade edilen orta noktada bulunma ve orta halli olma durumu, bütün insani davranışlarda esastır. İfrat ve tefrit yönündeki sapmalar ise, insandaki hayvanî duyguların doğurduğu hatalı ve zararlı sonuçlardır. İtidal ve vasatiyet özelliği, insana has düşünme gücünün eseri ve hayvanî güçler karşısında bir tür özgürlüktür.
İtidal; her konuda batıl ve sapkın yönelimlerden arınmanın, her türlü hurafelerden uzak durmanın, her türlü ilkel ya da modern cahiliye kalıntılarından kurtuluşun adıdır.
itidalin tanımlayıcısı vahiy olup, hayatî örnekliğini sunan da sünnet-i seniyyedir. Dolayısiyle bu iki ana kaynağa aykırı olan her ne varsa ifrat, tefrit ve aşırılıktır.
Buradan hareketle; insan ürünü olan düşünsel ve eylemsel yönelişler ile oluşan hayat tarzları, itidali değil aşırılığı temsil eder. Bunun içindir ki, hangi konuda olursa olsun itidal; dinimizin durduğu ve durmamızı istediği yerdir.
Çünkü İtidalin ne olduğu nasıl olacağı ölçütünü koyan dindir, insan değildir. Çünkü insan -kendi başına bırakıldığında- acelecidir, yanlıdır, unutkandır, korku ve çıkarların yönlendirdiği bir varlıktır. Bunun içindir ki, insanın tanımlayacağı itidal, indî çıkarımlara mahkumdur. Yani her insanın ya da toplumun itidal anlayışı farklılık arzedecektir.
Rahman’ın yarattığı kullarına yönelik emri ve nehyi, insanın mutlak hayrına olduğu hakikati itidalin ta kendisidir. Binaenaleyh dinimizin bütün emir ve yasakları; ferdin olduğu gibi aile, toplum ve devletin hayrınadır.
Öfke Sizi Adaletsizliğe Götürmesin
Yüce Dinimiz İslamın tavsiye ettiği itidal; doğruyu, iyiyi, güzeli, istikamet ve adaleti esas alan; her durumda dengeli ve ölçülü davranmayı hedefleyen asîl ve insanî bir duruşu ifade eder. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şâhitler olun. Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvâya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Maide 8)
İtidal çok önemlidir, çünkü: Bir şey haddini aşarsa, zıddına inkılap eder. Bunun içindir ki:
İslam; ruhbanlığı kabul etmediği gibi, cinsel arzulara boyun eğmeyi de reddeder ve bu noktada evlenmeyi tavsiye eder. İsrafı yasakladığı gibi, cimriliği de nehyeder ve ikisinin ortası olan cömertliği teşvik eder.
İslam, ibadet için çalışmayı, çalışmak için ibadeti ihmal etmez. İyi niyetle yapılan her faydalı işi, ibadet kapsamında değerlendirir. Ruh adına bedenin, beden adına ruhun ihtiyaçlarını ihmal etmez, herkese ve her şeye hakkını verir. Dünya adına âhireti, âhiret adına dünyayı ihmal etmez. Çünkü dünya, âhirete götüren bir vasıtadır. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdunu mâmur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma! (ihtiyacına yetecek kadarını sakla). Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et, sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma! Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas 77)
İtidal Fıtrî Bir Dengedir
İtidal, ne maddeden soyutlanmış bir maneviyatçılık ne de maddeyi tek gerçek olarak gören materyalizm gibi bir dengesizliktir. Bunun yerine “ruha sarılmış ceset” ya da “cesede yayılmış ruh” esprisinde sembolleşen fıtrî dengeyi temsil eder.
Her işte itidali emreden İslam dini; bir yandan insan hayatını koruyup devam ettirmeye çalışırken diğer yandan da onu ruhen geliştirip zenginleştirmeye çabalar. Arzular ve eğilimler dünyasındaki her gelişmeyi ifrata ve tefrite kaçmadan ölçülü, uyumlu ve dengeli bir biçimde serbest bırakır. Sosyal düzenleme ve koordinasyon alanında da “vasat” (orta yolda hareket eden) bir toplumu hedefler. Yani, hayatı tümü ile ne duygulara ve içgüdülere ve ne de kanunlara ve cezalara bırakır. Bunun yerine bir yandan eğitim ve yönlendirme yolu ile insan duygularının seviyesini yükseltirken, öte yandan da kanunlar ve cezalar aracılığı ile toplum düzenini güvenceye alır. İnsanlar arasında bir denge kurar. Bunun sonucu olarak insanları ne sultanın kamçısına ve ne de vicdanlarının başıboş sesine teslim eder, bunun yerine bu ikisi arasında uyumlu bir sentez kurar.
İtidalli bir insan; İnançta, düşüncede, söylemde, ibadetlerde, dünya ve âhirete yönelik sorumluluklarda, harcamalarda, dostluk ve düşmanlıkta, davranış ve konuşmada, yeme, içme, aile hayatında, giyim ve kuşamda, zamanı kullanmada ılımlı, dengeli, ölçülü ve ihtiyatlı davranır; kendisine imkânlar ölçüsünde vakit ayırır, arzı hizmetimize amade kılan Rabbimizin bahşettiği nimetlerden yararlanmayı da ihmal etmez.
Sağlıklı Toplumun Üç Vasfı
Toplumun bireylerden oluştuğu bilinen bir gerçektir. Nitelikli bir toplum inşa etmek, o toplumu oluşturan bireylerin nitelikli olmasına bağlıdır. Bir başka ifadeyle iyi bir birey, iyi bir toplumun inşası için son derece önemlidir. Diğer insanlarla hiçbir ilişkisi bulunmayan ve kendi hâlinde yaşayan bir ferdin iyi bir insan olması kendisi açısından önemlidir, ancak toplumsal açıdan çok fazla bir mana ifade etmez.
Bütün dinler, bireylerin yanında toplumlarla da ilgilenmiş ve sağlıklı bir toplum yapısının oluşması için bazı ilkeler koymuştur. İslam dini, sağlıklı toplumsal yapının oluşması için üç temel hususiyeti özellikle tavsiye etmektedir. Bunlar: “Hayırlı olmak”, “birlik olmak” ve “vasat” olmaktır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmran 110)
“Haydin öyleyse hep hayırlara koşun, yarışın!” (Bekara 148)
“Ve hepinizin dini bir tek dindir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana karşı gelmekten sakının!” (Muminun 52)
“Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın.” (Al-i İmran 103)
“Ve işte böylece Biz sizi vasat (orta yolu benimseyen örnek) bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şâhitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şâhit olsun.” (Bekara 143)
İslam İfratı da Tefriti de Reddder
Görüldüğü gibi İslam’ın önerdiği toplumsal yapı; vasatiyet düsturunu esas alan, ifrat ve tefritten uzak bireylerden oluşmaktadır. Bu ise, her şeyden önce inanç yönünden ölçülü ve dengeli olmayı gerektirmektedir. İslam, insandan her konuda vasat olmasını, yani ılımlı, tutarlı ve ahlaklı bir kişilik sergilemesini istemektedir. Vasat insanların oluşturduğu toplum, adaletin, emniyetin, sevginin, hoşgörünün, yardımlaşma ve dayanışmanın hâkim olduğu bir toplumdur. Bu toplumda yalan ve hilelerle insanları aldatmak, başkalarına karşı saygısızlık yapmak yoktur. Böyle bir toplumda israf haram kabul edildiği için, kaynaklar dengeli bir şekilde kullanılır. Dolayısıyla güçlü bir ekonomik ve siyasî yapı ortaya çıkar. Aynı zamanda infak ve yardımlaşma bu toplumun vazgeçilmezlerinden biri olduğu için sosyal adalet de en güzel şekilde tecelli eder.
İtidal Önemli Bir Medenîlik Kriteridir
İtidal, hakkın, adaletin ve hayrın tarafında olmayı gerektiren İslamî bir emir, yüce bir ideal ve yüksek bir medenîlik (uygarlık) kriteridir. İtidal, bütün işlerde ve hayatın her alanında gerekli olan bir davranış tarzıdır. İtidal; ölçülü, doğru ve düzgün olmak, her işte ifrat ve tefritten (aşırılık ve ihmalkârlıktan) uzak olmaktır.
Dolayısiyle itidal ve vasatiyet, İslam ümmetinin önemli alamet-i farikalarındandır. Allahü teâlânın bu ümmete ikram ettiği bu yüce hususiyet sayesinde fertler arasında emniyet ve barış sağlanır. Bununla kişi kendine güvenir, sükunet bulur ve başkalarını hisseder. Aynı şekilde zenginler ve fakirler arasında dayanışma ve işbirliği gerçekleşir.
Efendimiz Aleyhisselam İtidal Nümunesiydi
İtidal, Efendimiz aleyhisselamın önemli vasıflarından biri idi. O, yüzlerce olay ve mesele ile karşı karşıya kalmış, bazen acıların en büyüğünü tatmış, bazen sayılması mümkün olmayacak kadar dünyalıklar avuçlarının arasına konmuş, bazen evinde bir tabak sirke dışında hiçbir şey bulamamış, bazen savaşlarda galibiyeti elde etmiş, bazen askerleri dağılıp O’nu tek başına bırakmış, bazen cahil insanların ölçüsüzce söz ve davranışlarının muhatabı olmuş, bazen dostlarının hatalı ve yanlış tavırlarını görmüş; ama ne ile karşılaşırsa karşılaşsın asla itidali elden bırakmamıştır. Hazret-i Ali radıyallahü anh, bir gün insanlara Efendimiz aleyhisselamın itidalini anlatmak için yerden bir çubuk alır ve tam ortasından tutarak şöyle der: “İşte Allah Resulü sallallahü aleyhi ve sellem ne ifrata, ne de tefrite kapı açmadan her meselede işin tam ortasında dururdu.”
O, iki zararla karşılaşınca daha hafif olanı tercih ederdi. Nitekim Hudeybiye anlaşmasında Peygamberimize “Allah’ın elçisi” vasfı yazdırılmadı. “Abdullah’ın oğlu Muhammed” yazıldı. “Bismillahirrahmanirrahim” yerine, “Bismikellahümme” yazılmasına itiraz etmedi.
Abdullah adında içki içen biri vardı. Bu kişi Peygamberimiz tarafından cezalandırıldı. Ancak, İslâm toplumundan dışlanmadı, lanetlenmedi. Hatta lanetleyenlere Peygamberimiz derhal müdahale etti: “O, Allah ve Rasulünü seviyor”, buyurdu. Cezası verildi, lanete müsaade edilmedi. İtidalle davranıldı.
İtidal Çizgisinde Sabit Kalmak
Mutedil duruşun önemine binaendir ki, farz-nafile kıldığımız namazların her rekatinde okuduğumuz Fatiha’da “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilet (Bizi itidal çizgisinde sabit kıl.)” diye dua ederiz.
Âyet-i kerimede geçen sırat-ı müstakîm, eğrilikten, aşırılıktan, ifrat ve tefritten uzak, ölçülü, dengeli ve mutedil ve dosdoğru yol demektir. Fatiha okurken, bu yolda bize güç ve kuvvet vermesini, Allahü teâlâdan niyaz ediyoruz.
İslâm hukukunda iki maslahat veya hayırdan büyük olan tercih edilir; büyük maslahat söz konusu ise küçük menfaatten vazgeçilir.
Devam eden faydanın sağlanması söz konusu olunca geçici menfaatten vazgeçilir. Zararı def etmek, maslahatı celb etmekten önce gelir. Cemaat veya toplumun faydası söz konusu ise bireyin faydası feda edilir.
İman ve itikada müteallik konular, amelî konulara tercih edilir ve öncelik verilir. İlim amelden önce gelir. Farz-ı ayn olan yükümlülükler, farz-ı kifayeye, farzlar da nafilelere tercih edilir. Bir kötülüğü telafi etmek daha büyük bir kötülüğe sebebiyet veriyorsa, bu kötülük telafi edilmez.
Kuran-ı Kerimi İtidali Emretmektedir
Kuran-ı kerim; itidali kimlik haline getirmemizi ve hayatımızın her alanına yansıtmamızı emretmektedir. Şöyle ki:
“Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin.” (İsra 29)
“Yürürken ölçülü, mûtedil yürü! Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (Lokman 19)
“Ceza verecek olursanız, size yapılan muamelenin misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl 126)
“Din konusunda, size hiçbir zorluk da yüklemedi.” (Hac 78)
“Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bekara 185)
Haddi Aşanlar Helak Oldu
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin nasihatlerinde de itidal vurgusu ön plana çıkmaktadır:
“İtidal, teenni, hal ve gidişi iyi olmak peygamberliğin yirmidört kısmından bir kısımdır.” (Ebu Davud)
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen ona yenik düşer. O halde orta yolu tutunuz. En iyiyi yapmaya çalışınız.” ( Buhari- İman 2/29)
“Söz ve davranışlarda ileri gidip haddi aşanlar helak olmuştur.” (Müslim-İlim 47/4)
“Dinde aşırı gitmekten sakının. Sizden öncekiler bu yüzden helak oldular.” (Ahmed bin Hanbel 1/215)
“Bir şeyi çok sevmen seni kör ve sağır eder!” (Müsned 21694)
“Sizin hayırlınız dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk eden değildir. Bilakis, sizin en hayırlınız her ikisinden de nasibini alandır.”
“Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, belki bir gün ona buğz edersin; buğz ettiğine de ölçülü buğz et, olur ki bir gün onu seversin.” (Tirmizî, Birr, 60)
“Ben Allah'ı birleyen, kolaylığa, hoş görüye dayanan bir dinle gönderildim.” (Müsned 5/266)
Dikkat Aşırıya Kaçmayın!
Enes ibni Mâlik radıyallahu anh diyor ki:
“Peygamber Efendimizin nâfile ibadetlerini öğrenmek üzere, üç kişilik bir grup, Peygamber Efendimizin hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimiz’in ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsadılar ve;
– Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler.
İçlerinden biri:
– Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım” dedi.
Bir diğeri:
– Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi.
Üçüncü kişi de:
– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi.
Bir müddet sonra Peygamber Efendimiz onlarla karşılaştı ve kendilerine, şunları söyledi:
– “Biraz önce şöyle şöyle diyen sizler misiniz?” buyurdu.
Onlar:
- Evet ey Allah’ın Elçisi. dediler.
Rasulullah:
- Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazen oruç tutar, bazen tutmam. Geceleri hem namaz kılar, hem de uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o kimse benden değildir, buyurdular.” (Buhari Nikah 1, Müslim Nikah 5)
İtidal Çizgisini Takip Et!
Sevgili Peygamberimiz, kendisinden kurtarıcı bir amel isteyen bir sahabiye İslam’ı şöyle özetlemiş: “İman et! Sonra da sağa sola sapma, doğru olanı, yani itidal çizgisini takip et!”
İtidal üstün bir meziyettir. Kadere inanan ve sebeplere aşırı derecede bağlanmayan itidalli bir insan, soğukkanlı olmayı daha kolay başarır.
İtidal sahibi olmayan insanlar acelecidirler. Bundan dolayı da hiçbir işlerine demlenme ve olgunlaşma fırsatı tanımazlar. Dolayısiyle hiçbir işte başarılı olmazlar.
Okul müdürüne, oğlunun daha kısa zamanda mezun olabilmesi için, derslerin basitleştirilmesini isteyen baba şu cevabı almış: Şüphesiz ki, mümkündür. Yalnız bu, sizin, oğlunuzu ne olarak yetiştirmek istediğinize bağlı. Şöyle ki, Allah, bir meşe ağacını murat edince ona yüz yıllık mühlet tanır. Ama bir balkabağını murat ettiğinde iki ay kâfi gelir! Çünkü iyi bir balkabağının yetişmesi için iki ay yeterli iken, koca bir meşe ağacı için ise, ancak yüz sene kâfi gelir.
Rüzgâr Ol, Fırtına Olma!
Rüzgâr kendi tabiatına uygun biçimde estiğinde; birçok fayda sağlar. Mesela baharda, tohumların taşınmasına yardımcı olur. Rüzgârın itidalini bozması ve fırtınaya dönüşmesi, ondan beklenen faydanın hâsıl olmasını engeller. Hele hele tayfuna dönüşmüş olan bir rüzgâr, artık, tümüyle tahrip edici bir nitelik kazanır.
Yangının ateşi de, fırının ateşi de ateştir. Fakat yangının ateşi denetimden çıkmıştır. Fırının ateşi ise, denetim altında ve itidal üzere yanar, kendi görevini icra eder. Birincisi tahripkâr iken, ikincisi yapıcıdır.
Aceleci olduğumuzu söylüyoruz, değil mi? Aceleci olmak, aslında sabrın ters yüz edilmiş halidir.
Eğer sabrı, bir işin olması veya olmaması hususunda ona bir mühlet tanımak olarak anlıyorsak, itidal ve istikrarın, tam da bu noktada, sabrın destekçisi, dayanağı ve yardımcısı olduğunu da söylemiş oluyoruz.
İnsan, fırtına gibi değil, rüzgâr gibi olmalıdır. Aynı biçimde yangın ateşi gibi değil, fırın ateşi gibi olmalıdır. Yangın ateşi pişirmez, yakar, tahrip eder. Ama fırın ateşi pişirir, çünkü itidallidir, istikrarlıdır ve acelesi de yoktur.
Nehirler ne kadar coşkun akarlarsa aksınlar, ondaki bu coşkunluk istikrarlı ve itidallidir. Bu bakımdan asla sellerin coşkunluğuyla bir tutulmazlar: Birinciler besleyici ve verimli olurken; itidalden ve istikrardan mahrum bulunan sel suyu ise, tahrip edicidir. Nehir suyu gibi olmalı, sel suyu gibi değil…
İtdal, pozitif bir özellik, rahatlatıcı bir haslet ve bir hoşgörüdür. Terk edilmesinin gerekli olduğu bir zaman ve hal yoktur. Bu açıdan bakıldığında her an, her süreç içinde, her halükârda itidalli (ılımlı) olmak yararımızadır.
İtidalden Ayrılan Hataya Düşer
İtidalden uzaklaşan kişi; duygularına kapılır ve mutlaka bir hataya, bir yanlışa, bir kusura, bir zaafa düşer. Bu kişi, daima kaş yapacak yerde göz çıkarır, haklı iken haksız duruma düşer ve hep alay konusu olur.
İnsan, itidali elden bıraktığında, küçük bir sinirlenme ile merkezden ayrılıp yaptığı taşkınlıkla umulmadık kötülüklere ve nedametlere sebebiyet verir. Buna göre toplumsal yaşamda insan normal süreçlerde de mücadele halinde iken de hiç itidalden ayrılmamalı, yaptığı her iş mantıksal bir bütünlük taşımalıdır.
İtidalli bir insan, yumuşak huylu, mücadeleci ve gözü tok bir tavır sergiler. Böyle kişiler halk içinde her zaman aranır ve güvenli kimseler olarak temayüz ederler.
İtidal, Kendini Bilmenin İşaretidir
İslâmın emrettiği itidal, iki dağ arasındaki dümdüz yolu andırırken; ifrat yokuşu, tefrit ise inişi sembolize eder. İtidal fıtrattır, birleştiricidir; safları sıklaştırır, kalpleri birbirine ısındırır, toplumun fertlerini birarada tutar.
İnsan, itdalli bir kimsenin yanında, kendini rahat, huzurlu hisseder ve daima onunla beraber olmak, fikirlerinden istifade etmek ister. İtidal, kendini bilmenin, zirveye ulaşmanın işareti ve irfan yolunda ilerleye çalışanların işidir.
Dikkat ettiyseniz, sorumlu insanlar diğerlerine göre daha itidalli ve daha ılımlıdırlar. Onlar karar verirken ve hareket ederken, hem kendilerini hem de etraflarını düşünürler.
İtidal erdemini kazanmanın yolu, sabır, tefekkür ve teenni ahlâklarından geçer. Musibetler veya ansızın gelişen olaylar karşısında sabır zırhını giyinip teenni ile kuşandıktan sonra, itidal meyvesine ulaşmak mümkündür. (Mehmet Can)