25 Kasım 2024 Pazartesi
19:46
Düşünce   Önceki Haber     |     Sonraki Haber       |      ANA SAYFA
Hızlı Yazdır! Hızlı Yazdır        
Yazı boyutunu:    

Tarih/Saat: 18 Aralık 2016 Pazar, 15:01:45

Peygamberliğin Aklî Delilleri

Hiç şüphe yok ki, iman esaslarından biri de, Allahü Tealanın gönderdiği bütün peygamberlere inanmaktır. Peygamberlerin ilki Hazret-i Adem, sonu ve serdarı ise, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemdir.

Her in­sanın, Hazret-i Muhammed'in, Allahü Tealanın son peygamberi olduğuna inanması farzdır. Böyle inanmayan kimse, mü'min sayılmaz. Hazret-i Mu­hammed'in, Allahü Tealanın son peygamberi oldu­ğuna dâir sayısız mucize ve deliller mevcuttur. Ay­rıca İslam âlimleri, “isbât'ün-nübüvve”, “şevahid'ün-nübüvve” ve “delail'ün-nü­büvve” gibi isimler altında bu konuya dâir birçok eser yazmış­lardır. Bu delilleri anlamak, mü'minin imanını kuv­vetlendirirken, birçok insaflı gayr-ı müslimin de müslüman olmasına sebep olacak güçtedir. O, aklî veya bilimsel-pozitif diyebileceğimiz delillerden bir­kaçı şöyledir:

 1- Sevgili Peygamberimizin; parasız, arkadaşsız ve her bakımdan desteksiz bir şekilde tek başına baş­ladığı Allahü Tealanın dinini tebliğ işinde, en yakın akrabalarının dahi kendisine düşmanlık etmelerine hiç aldırmadan mübarek yoluna devam etmesi. Dâvâsından vazgeçmesi durumunda, dünyanın bütün nimetlerinin kendisine vaadedildiği bir or­tamda, mübarek hayatının çoğunu yokluk, sıkıntı ve tehlikeler içerisinde geçirmeyi tercih etmesi.

 2- Çocukluk devresinde, yakınlarının kendisinde gördükleri ve bir çocuktan asla beklenmeyen; ol­gunluk, ölçülü davranış tarzı, asalet, edep ve haya gibi üstün vasıflar. Gençliğinde feraset sâhiplerinin kendisinde sezdikleri yüksek mânâlar.

 3- Peygamberliğinden önceki devrede dahi dâima zulme ve haksızlığa karşı çıkması ve “Hilf'ul-fudul ” gibi haksızlığa uğrayanları koruma cemiyetine girip mazlum ve mağdurların  yanında yer alması. Dul, yetim, fakir ve yoksullara sâhip çıkması.

 4- Son derece bozuk bir çevrede yetişmesine rağ­men, peygamberliğinden önceki hayatında da iffet, namus ve hayasına toz kondurmaması. İki defa düğüne giderken yolda uyuyakalmış olması.

 5- Peygamberlik öncesi dönemde dahi bir defa olsun yalan söylememesi, hıyanet etmemesi ve sözünden dönmemesi. Bu mevzuda, düşmanları dâhil, hiç kimsenin olumsuz hiçbir örnek gösterememesi. En azılı düşmanlarının bile kendisine “Muhammed'ül-emin” demesi.

 6- Kâbe tamiratında Hacer-i Esved'i yerine koyma şerefi uğrunda kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkta, yüksek asaleti sebebiyle hakem tayin edilmesi ve mukaddes taşı yere serdiği ridasının üzerine koyup birer ucundan kabile reislerine tutturarak kendi eliyle yerine koyması ve bu önemli problemi böyle basitçe halletmesi.

 7- Ümmî olması yani okuma-yazma bilmemesi. Bütün hayatı boyunca kimseden birşey öğrenmediği çok iyi bilinmesine rağmen, birdenbire edîp ve belîğ kimselere meydan okuyan Kur'an-ı kerim gibi her yönüyle mu'cize ve çağlarüstü bir kitapla ortaya çıkması.

 8- Kendisine iman etmeyen inatçı kâfirlerin, “Muhammed doğru söylüyor, fakat peygamberlik neden eşraftan falana, falana verilmedi de, bir yetime verildi” şeklindeki çocukça bir mazeretten başka hiçbir sebep gösterememeleri.

 9- Müşriklerin, kendisini zor durumda bırakmak için açığını arama, yanlışını bulma konusunda çâresiz kalmaları. Bilindiği gibi düşmanları, bir açığını veya -haşa sümme haşa- bir yalanını bulsalardı, hemen bunu bütün dünyaya ilan edeceklerdi.

 10- En tehlikeli düşmanlarının zamanla birer birer yola gelip kendisine iman etmeleri ve uğrunda her an canlarını vermeye hazır hale gelmeleri. (Hazret-i Ömer'in nasıl müslüman olduğu konusuna bakılabilir.)

 11- Davasından en ufak bir taviz vermemesi. Allahü Tealanın dinini yayma uğrunda, ardı arkası kesilmeyen her çeşit sıkıntı, meşakkat ve ölüm tehditlerine sabretmesi ve hiçbir tehlikeye aldırmadan tebliğe devam etmesi. Bir insanın tek başına, her an ayrı bir ölüm tehdidi karşısında sabredip direnmesi; hele hele ruhunu, kalbini ve şahsiyetini örseleyici, alaya alınma ve hakaretlere maruz kalma gibi hâdiseler karşısında bile davasından vazgeçmemesi ve asla ümitsizliğe kapılmaması, O'nun doğruluğunun şaşmaz bir delilidir.

 12- Hayatı boyunca şahsiyetinde bir değişmenin yaşanmaması. Bilindiği gibi Mekke'nin fethinden sonraki dönemde, tam mânâsıyla duruma hâkim ve birçok imkânlara sahip olduğu halde, hiçbir dünyalığa iltifat etmemesi, hep tercihini âhiretten yana yapması. Evet çeşitli muvaffakıyetler, zaferler, malî imkânlar ve makamlar elde ettikten sonra kişiliğinde hiçbir değişmenin yaşanmaması; onun yüksek asaletini, yüce ahlakını ve doğruluk derecesini gösterir. O, en büyük zaferler ve fetihlerden sonra bile tevazusundan birşey kaybetmedi, vazifesini başladığı tevazusuyla bitirdi.

 13- Davasının, yerel, bölgesel veya bir millete mahsus olmayıp, bütün insanlığı ve bütün çağları kuşatacak şekilde evrensel, şümullu ve umumî olması. Evet ilk ve son global din, O’nun getirdiği yüce İslam dinidir.

 14- Mübarek bedeni iyice yoruluncaya kadar, Rabbine ibadet etmesi. Devamlı bir şekilde bir kul olarak hareket etmesi ve her fırsatta Allahü Tealaya kulluk etmekle iftihar etmesi. Hep, -kendisini değil- Rabbini ön plana çıkarması.

 15- En büyük mucizesi olan Kur'an-ı kerimde, bazı davranışlarının hafifçe eleştirilmiş olması. (Abese suresinin baş tarafına bakılabilir.)

 16- Bir insan olarak, başkalarının duymasını istemediği şeylerin Kur'an-ı kerimde yer alması. (Ahzab suresi 37. âyet-i kerimeye bakılabilir.)

 17- Kendisini canlarından çok çok seven ve uğrunda her zaman seve seve ölmeye hazır olan arkadaşlarına karşı sultanlar gibi değil, arkadaş gibi davranması ve tevazudan hiç ayrılmaması.

 18- Bütün hayatı boyunca dengeli bir şekilde hareket etmesi ve hikmetle konuşması, hayatının hiçbir anında hoş olmayan bir davranışta bulunmaması, yanlış bir söz kullanmaması, kimsenin kalbini kırmaması.

 19- Mektep ve medresinin bulunmadığı, üniversite kelimesinin duyulmadığı bir ortamda yetiştiği; Pedagoji eğitimi görmediği, siyasî ve iktisadî ilimler okumadığı, felsefe-psikoloji-sosyoloji gibi ilimlerlerle hiçbir tanışıklığı olmadığı, hele hele okuma-yazma bilmediği halde; hayatın her alanında o konunun en iyi mütehassısı gibi; şaşmaz, eskimez, pörsümez evrensel sözler söylemiş olması, her geçen gün ilim ve teknoloji ilerledikçe kıymetleri daha iyi anlaşılan ve iki cihan saadetini garantileyen prensipler geliştirmesi. (Bu kitaptaki binbir hadis-i şerif bu prensiplerden sadece birkaçıdır.)

 20- Diğer peygamberler hep yeni peygamberlerin gelişlerini müjdelerken; O'nun, onların tam aksine, kendisinin Allahü tealanın son peygamberi olduğunu söylemesi ve 1400 seneden fazla zaman geçmesine rağmen kendisinden sonra bir peygamber gelmemesi.

 21- Tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'lerde bile, O'nun peygamber olduğuna dâir işaretler bulunması. Bu işaretlerden üç tanesi şöyledir: “Onlar için, kardeşleri arasından, senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi O'nun ağzına koyacağım.” (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye Babı, Ayet: 18) İsa aleyhisselam: “Ben gidiyorum ki zamanın Efendisi [Hazret-i Muhammed] gelsin” diyor. (Yuhanna 16/8) “Gerçekten Musa şöyle demiştir: “Rab, size kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak. Her ne söylerse, O'nu dinleyeceksiniz ve bütün peygamberler, İsmail ve sıra ile gelenler, hep söylenen bu günleri ilan ettiler.” (Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, Bab 3, Ayet: 22)

 22- Davasına kırk yaşından sonra başlamış olması. Büyük idealleri ve yüksek düşünceleri bulunan bir insanın, fikrini açığa vurmaması, düşünce ve davasına taraftar toplamaktan uzak kalması düşünülemez. Bunun için Efendimiz aleyhisselamın davasını tebliğe 40 yaşında başlamış olması, tebliğ ettiği dinin kendi düşüncesi değil, Allahü Tealanın emri olduğunu gösterir.

 23- Eşsiz güzellikte bir ahlaka sâhip olması. Üstün ahlaka sâhip olmanın en önde gelen şartlarından birincisi eğitim yani terbiye ve telkindir. Evet, güzel ahlak kendine has ortamda beslenir ve yerleşir. Peki Peygamber Efendimizin peygamberliğinden önceki ve sonraki devrelerine bakalım: En güzel ve yüksek ahlakı O'na kim telkin etmiş ve bu mükemmel terbiye ile kim O'nu yetiştirmiştir? Bunun cevabını bizzat kendisi veriyor; “Beni, Rabbim terbiye etti ve ne güzel terbiye ettti!” (El-Câmi’us-sagîr 310)

 24- Tarih sahnesine çıkan ve hayatları bilinen bütün büyük şahsiyetleri inceden inceye araştıran tarafsız ilim adamlarının ulaştığı sonuç şudur: Her zaman ve her mekandaki her insana her yönden fazilet modeli olabilecek tek şahsiyet Hazret-i Mummed’dir.

 25- İnsana layık olduğu değeri O’nun getirdiği din vermiştir. İnsan hakları kavramı O’nunla beraber düşünülmeye ve konuşulmaya başlamıştır. O’nun Veda hutbesi tarihteki en güzel İnsan hakları evrensel beyannamesidir.

 26- İlâhî koruma altında olması. Kılıçların başında döndüğü, üzerine ordular sevkedildiği ve etrafında ölümün her an kol gezdiği bir zamanda, “Allah, seni insanlardan korur” (Mâide 67) fermanıyla hayatının garanti altında olduğunu söylemesi; müşrikler tarafından öldürülmek üzere takip edildiği ve ayak uçlarına kadar yaklaşıldığı bir zamanda, mağara arkadaşına, “Üzülme! Allah, bizimle beraberdir,” (Tevbe 40) )diyebilmesi ve gözü dönmüş düşmanları, kendisini boğmak için âdeta yarışırken, en ufak bir taviz vermeden vazifezine devam etmesi.

 27- Dininin temel kitabı olan kur’an-ı kerimin, Allah’ın koruması altında olduğunu söylemesi. Hicr suresi 9. âyet-i kerimesinde: “Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz,” buyuruluyor. Bugün inişinin üzerinden bindörtyüz seneden fazla zaman geçtiği halde Kur’an-ı kerimin tek bir noktasının bile değişmemesi.

28- İlim adamları ve bilge kişilerin; O’nun üstün ahlak ve yüksek şahsiyetinin eşsiz olduğunu, ne kendisinden önce ne de sonra bu kadar yüksek meziyet ve faziletlerin hiçbir kimsede toplanmadığı dolayısiyle O’nun tarihin kaydettiği en yüksek şahsiyet olduğu konusunda hemfikir olmaları.

29- Âlimlerin ittifakıyla; Allahü teâlânın, yalancı birinin şahsında bu kadar fazilet ve meziyeti biraraya getirmesi, sonra da tebliğ ettiği dini, diğer dinlere üstün kılması ve eserlerini kıyamete kadar yaşatmasının imkânsız olması.

30- O’nun; ilimden, irfandan, hikmetten hiç mi hiç anlamayan bedevî ve câhil bir kavme çok kısa bir zamanda ilmi, hikmeti ve hukuku öğretmesi; onları dinen ve ahlaken peygamberlerden sonra en kaliteli insanlar olacak şekilde yetiştirmesi.

31- O'nun getirmiş olduğu İslam dinini öğrenmiş ve gerçekten iman etmiş hiçbir kimsenin saf değiştirip kâfir olmaması. Buna karşı müslümanların bugünkü zayıflık ve çâresizliklerine rağmen, gayr-ı müslimlerden dünyanın bütün sistemlerini, ideolojilerini ve dinlerini iyice araştırmış sayısız ilim, fikir ve dinadamının, İslam'ı seçmeye devam etmeleri. Kaptan Custeau, R. Garaudy, M. Bucaille ve Yusuf İslam bunlardan sadece birkaçıdır. Bugün yeryüzünde bir milyardan fazla insanın, O’nun getirdiği yüce İslam dini ile şereflenmiş olması ve bu sayının her gün artmaya devam etmesi.

 32- Dünya çapında meşhur olmuş  gayr-ı müslim ilim, fikir ve düşünce adamlarının O'nun hakkında insaflı itiraflarda bulunması. Ebu Süfyan’dan O’nun birkaç özelliğini öğrenen tarihteki meşhur Herakliyus: ”Eğer, senin söylediklerin gerçekse, O peygamberdir! Ben onun çıkacağını biliyordum. Ancak sizin aranızdan çıkacağını zannetmiyordum. Eğer, O'na kavuşabileceğimden emin olsam karşılaşmayı çok isterdim. Yanında olsaydım, ayaklarına su dökerdim. O'nun hakimiyeti, ayaklarımın altında olan şu diyarlara kadar uzanacaktır,” dedi. Bakınız ünlü tarihçi Bernard Shaw ne diyor: “Problemlerin üst üste yığıldığı asrımızda bütün müşkilleri bir kahve içme rahatlığı içinde çözen Hazret-i Muhammed'e beşer ne kadar muhtaçtır.”

 33- O’nun getirdiği İslam dininin, yemek yeme âdabından devletbaşkanlığı kurumuna kadar hayatın her her alanıyla ilgili şaşmaz kanunlar koyması.

 34- Müctehid imamlar, İmam-ı Gazali, Fahrettin Razi ve benzeri onbinlerce büyük şahsiyetin sırf O’nun Getirdiği Kur’an-ı kerim ve söylediği hadis-i şerifleriyle beslenerek dünya çapında büyük ilim adamı olmaları.

 35- O’nun, peygamberlik iddiasında yalnız olmaması. Evet O’ndan önceki zamanlarda da birçok peygamber gelmiş ve kendisi hepsini tasdik edip ümmetinden de onlara iman etmelerini emretmiştir.

 Hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem, Allahü Tealanın son Peygamberi olduğu için; getirdiği İslam dini, bu dinin kitabı olan Kur'an-ı kerim ve İslam âlimlerinin Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflere dayanarak geliştirdikleri hayat prensiplerinin tamamı yüzde yüz doğrudur ve her insanın bunlara uyması kendi menfaati gereğidir. Hidayet ve başarı Allahü tealadandır. (Mehmet Can)

   manahaber.com

 

   manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden
   sorumlu değildir.

 

Paylaş :

Diğer Haberler
Yaradılıştaki hikmet
Birlik ve Beraberlik
İslam iktisadı ve faiz
BEDİUZZAMAN: "Zulmederek hürriyet fikri yok edilemez!.."
Çok Önemli bir kurum: "Hisbe Teşkilatı"
“Güzel, bazılarından kendini gizler!..”
İsmailağa Cemaati Üzerine Oynanan Oyunlar!
Ali Erbaş: “Batı, ilmi işgal ve imhada kullanıyor!..”
Küresel Sistemin Süper Güçleri
Bomboş şeyler peşinde koşarken hayatı kaçıran çağdaş insan!..
"Zulüm, alimlerim mücadelesiyle bitecek!"
Cinsiyetsizlik ve Cinsel Sapma
İslâmî cemaatlerin birliği?
"İslam Birliği" hayal değildir...
Erkeğin, Hanımına Karşı Görevleri...
İslam'da Zekâtın Yeri ve Önemi!..
Allahü Teâlâdan Başka Yaratıcı Yoktur!..
Kaza ve Kadere İmanın Mahiyeti
Âhirete İnanmayanın Vay Haline
Mesuliyetimiz Büyük, Daha Çok Çalışmalıyız!..
Rızkı Artıran, Ömrü Uzatan ve Hayatı Cennete Çeviren Bir İş!..
Müslüman Şahsiyetin En Temel Özelliği: Halîm Olmak
Kuran-ı Kerim En Büyük Mucizedir
Tasavvuf İlmi Neden Gereklidir?
Müslüman Mütevazı Olmalıdır...
Müslümanın Karakteristik Bir Vasfı: Hilim
Dinin Tarifi ve Mahiyeti
İslamda Hilmin Yeri ve Önemi
Kurban Hakkında Bilinmesi Gereken Bazı Hükümler
Arefe Gününün Fazileti Büyüktür
Din Nedir?
Müsamaha Medeniyeti...
Orucun Fayda ve Hikmetleri
Kadir Gecesi'nin Fazileti
BİRAZ EDEP YAHU
Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.