24 Kasım 2024 Pazar
17:01
Düşünce   Önceki Haber     |     Sonraki Haber       |      ANA SAYFA
Hızlı Yazdır! Hızlı Yazdır        
Yazı boyutunu:    

Tarih/Saat: 4 Mayıs 2017 Perşembe, 23:15:10

İslam ve Adalet-1

İnsanların bütün iş ve faaliyetleriyle ilgili geniş, kapsamlı ve evrensel bir kavram olan adalet; tarafsızlık, eşitlik, hakkı yerine getirmek, haksızlıktan kaçmak, ölçülü hareket etmek, istikamet üzere bulunmak, ifrat ve tefrit arasında olmak, hakkı gözetmek, işleri yerinde ve zamanında yapmak gibi maddî ve mânevî mânâlar ihtiva etmektedir.

Başka bir tarife göre de adalet; insanlar arasında bir tarafı tutmadan hükmetmek, herkesin hakkını tanımak, herkese lâyık olduğu ve hakkettiği şeyi vermek mânâsına gelen ahlakî bir ilkedir. Özetle söylemek gerekirse adalet; karşılıklı zıt faydalar arasında hakka en uygun olan dengeli ve ölçülü davranış biçimidir.

Adalet, aynı zamanda ölçülü olma, haddi aşmama mânâlarına da gelir ki bu durumda "İ'tidal" ile aynı anlama gelir. İ'tidal yâni ölçülü olma hali, ahlakî bütün faziletlerin esasıdır. Çünkü fazilet; biri ifrat, diğeri de tefrit olan iki kötülüğün ortasıdır. Mesela ahlakî bir fazilet olan "cömertlik" israf ile cimriliğin; "kanaat" de aşırı hırs ile tembelliğin ortasıdır.

Adaletin temeli hak ve vazifedir. Başkalarının hakkına saygı bizim vazifemizdir. Hak olmazsa vazife olmaz, vazife de olmazsa hak olmaz. Bunun için adalet kavramı, öteki ahlakî faziletlerin aksine, insanlarla ilişkilerimizi ilgilendiren sosyal karakterli bir kavramdır. Bu mânâda satıcının alıcıya vermesi gereken malı, öğretmenin öğrencisine vermesi gereken notu, babanın çocuğuna vermesi gereken sevgiyi; aynı şekilde alıcının satıcıya vermesi gereken parayı, öğrencinin öğretmene göstermesi gereken saygıyı, çocuğun babasına göstermesi gereken hürmeti kusursuz olarak yerine getirmeleri adalet olup bunların tersini yapmak ise haksızlık ve zulümdür.

Adalet toplumsal barışın anahtarıdır. Adalet bulunmayan yerde, huzursuzluk, zulüm, istibdat ve anarşi doğar. Böyle bir durum, toplumu geriye ve uçuruma götürür. Adalet ilkesi olmadan ne fert sükuna erer, ne aile huzura kavuşur, ne toplum barışa ulaşır, ne de millet selamat ve esenliğe erer. Âdil olmayan ve adalete kıymet vermeyen toplumlar pâyidar olamazlar. Bir milletin medenîlik seviyesi, o milletin fertlerinin adalete, hak ve hukuka verdikleri değerle ölçülür. Dünyadaki en yüce  faziletlerden biri olan adalet kavramı, belirli bir dine, cinse, ırka, soya mahsus değildir. Bilakis o, Allahü Teala tarafından bütün yaratılanlara verilmiş mukaddes bir lütuf ve herkese sunulmuş İlahî bir ikramdır.

Adalet, kâinatın nizamı, yerine getirilmesi gereken önemli bir fazilet ve ödenmesi gereken mühim bir haktır. Bilindiği gibi her hakkın başı, bu kâinatın yaratıcısı olan Allahü tealanın varlığına ve birliğine inanmaktır. Dolayısıyla Allahü tealanın varlığına ve birliğine inanmamak en büyük haksızlık ve zulümdür. 

Buna göre, gerçek adaleti ancak Allahü tealanın varlığına ve birliğine inanan kimseler sağlayabilir. Çünkü onlar, Allahü tealanın emrettiği adaleti yeryüzünde tatbik etmekle görevli olduklarına inanırlar. Onlar:

"Biz, Kıyamet gününe mahsus, öyle doğru ve hassas teraziler koyacağız ki hiçbir kimseye zerre kadar haksızlık edilmez. Hardal tanesi ağırlığınca da olsa, yapılan iyi veya kötü işi oraya getirip tartarız. Hesap görücü olarak Biz, fazlasıyla yeteriz." (Enbiya 47) uyarısı gereğince âhirette gerçekleşecek olan İlahî adalete tam olarak inanırlar. Yine onlar: "Şu kesindir ki, Biz, peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti gerçekleştirmeleri için, peygamberlerle beraber Kitap ve adalet terazisi indirdik." (Hadid 25) âyet-i kerimesinde izah edilen İlahî mesajın yerine getirilmesi için adalet terazisini kurmaya ve hâkim kılmaya çalışırlar. Onların biricik hedefi, dünya hayatında bunu gerçekleştirerek, âhiretteki asıl adalet terazisine sermaye hazırlamaktır.

İslam dini, belli bir milletin veya grubun değil, bütün insanlığın evrensel hayat nizamıdır. İslam, insanın madde ve ruh ile bir bütün olduğu gerçeğinden hareketle onu her yönü ile -biyolojik, sosyolojik ve psikolojik olarak- dikkate alan ve hiçbir yönünü ihmal etmeyen bir yaşam tarzı ve mutluluk reçetesidir.
Huzurlu ve istikrarlı bir toplum için adaletin tahakkuku şarttır, adaletin gerçekleşmesi için âdil bir ölçünün olması gerekir. O ölçü de hiç şüphe yok ki Allahü Tealanın en son ve en mütekâmil dini olan İslam dinidir. İslam, bütün beşerî sistem ve ideolojilerden farklı bir tarzda insan üzerine eğilmekte, onu madde ve mânâ ile birlikte ele almakta, ona aslı ile ilgili hakikatları, şu şekilde gözler önüne sermektedir:

"Ey insanlar! Biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhip çıkmanız için milletlere, sülalelere ayırdık. Şunu unutmayın ki, Allah'ın nazarında en üstün olanınız, içinizden takvada en ileri olandır. " (Hucurat 13) ve "O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de; gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda, bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır." (Rum 22)

Bu âyet-i kerimelere göre, insanlık aynı asıldan ve aynı kaynaktan türemiştir. Yine bu âyet-i kerimeler, bütün insanların eşit olduğu hakikatini ortaya koymakta ve bütün insanlığın tek bir iradenin mahsulü ve tek bir zincirin halkaları olduklarını haykırmaktadır. Evet buna göre insanlık, tek bir nefisten yaratılmıştır. Toplum hayatının temelini, bu ilk nefis ve ondan yaratılan eşinden oluşan âile teşkil eder. Bu âileden de renkleri, dilleri, yetenek ve kaabiliyetleri değişik insanlar yaratılmıştır. Kadın-erkek, siyah-beyaz, hür-köle bütün insanların tek bir asıldan türediğini bildiren İslam, bütün insanların unuttuğu unutmakla da pekçok değerlerini kaybettiği önemli bir hakikati hatırlatmaktadır. Bu sebeple insanlık tarihi, dün olduğu gibi bu gün de ırk, neseb, renk ve din çatışmaları yüzünden oluk oluk mâsum ve mazlum insanların kanlarının akıtıldığı nice hunharca katliamlara şâhit olmaktadır.

Milletler; adaleti hâkim kılmakla ayakta dururlar. Zulmün, baskının, haksızlığın ve insan haklarına tecavüzün olduğu bir toplumun, eninde sonunda yıkılması muhakkaktır. Zulmün, adaletin yerini aldığı hiçbir cemiyet pâyidar olamamıştır. Bununla ilgili olarak Allahü Teala şöyle buyuruyor:

"Gerçek şu ki Rabbin, halkını uyarmadan memleketleri zulüm ile helak etmez." (En'am 131)

"Rabbin, halkı dürüst hareket eden hem kendi nefislerini, hem de birbirlerini düzeltmeye çalışan diyarları, haksız yere asla helak etmez." (Hud 117) (Mehmet Can)

   sefkatyayincilik.com

 

   manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden
   sorumlu değildir.

 

Paylaş :

Diğer Haberler
Yaradılıştaki hikmet
Birlik ve Beraberlik
İslam iktisadı ve faiz
BEDİUZZAMAN: "Zulmederek hürriyet fikri yok edilemez!.."
Çok Önemli bir kurum: "Hisbe Teşkilatı"
“Güzel, bazılarından kendini gizler!..”
İsmailağa Cemaati Üzerine Oynanan Oyunlar!
Ali Erbaş: “Batı, ilmi işgal ve imhada kullanıyor!..”
Küresel Sistemin Süper Güçleri
Bomboş şeyler peşinde koşarken hayatı kaçıran çağdaş insan!..
"Zulüm, alimlerim mücadelesiyle bitecek!"
Cinsiyetsizlik ve Cinsel Sapma
İslâmî cemaatlerin birliği?
"İslam Birliği" hayal değildir...
Erkeğin, Hanımına Karşı Görevleri...
İslam'da Zekâtın Yeri ve Önemi!..
Allahü Teâlâdan Başka Yaratıcı Yoktur!..
Kaza ve Kadere İmanın Mahiyeti
Âhirete İnanmayanın Vay Haline
Mesuliyetimiz Büyük, Daha Çok Çalışmalıyız!..
Rızkı Artıran, Ömrü Uzatan ve Hayatı Cennete Çeviren Bir İş!..
Müslüman Şahsiyetin En Temel Özelliği: Halîm Olmak
Kuran-ı Kerim En Büyük Mucizedir
Tasavvuf İlmi Neden Gereklidir?
Müslüman Mütevazı Olmalıdır...
Müslümanın Karakteristik Bir Vasfı: Hilim
Dinin Tarifi ve Mahiyeti
İslamda Hilmin Yeri ve Önemi
Kurban Hakkında Bilinmesi Gereken Bazı Hükümler
Arefe Gününün Fazileti Büyüktür
Din Nedir?
Müsamaha Medeniyeti...
Orucun Fayda ve Hikmetleri
Kadir Gecesi'nin Fazileti
BİRAZ EDEP YAHU
Copyright © 2008 - MANA HABER. Her Hakkı Saklıdır.  
manahaber.com bağlantı verdiği sitelerin içeriğinden sorumlu değildir.
Sitemizde yayınlanan yazı, resim, grafik, ses ve görüntüler, ancak izin alındıktan sonra, kaynak gösterilerek ve link verilerek yayımlanabilir.